Önce İnsan "Mitos"u

Yazan: 02 Şubat 2019 2730

İnsan yaratıldı. Kendisine cüzi irade verildi. Allah, insana onu iyi-kötü çekişmesinden sıyrılıp “doğru”ya doğru adımlayacağı dinini gönderdi. Artık iyi-kötü onun tercihinde olmakla beraber eşref-i mahlûkat olan insan, Allah’ın kendisine verdiği seçme hakkıyla(cüzi irade) ya “alayı iliyyin” ya da “esfeli safilin” merdivenlerini adımlayacaktır. Bu, ya “yücelerin yücesi” iyilik ya da “aşağıların aşağısı” kötülük adımlarıdır. Bu seyri de hakikatine irca ettiren-ettirecek olan kaideler silsilesi İslam’ın emir ve yasakları ile çerçevelendirilmiş, insana istikametini göstermiştir. Ayet-i Kerime: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (Hud Suresi 52. Ayet) İstikamet, Hak üzere olmaktır. Gaye İnsan Ufuk Peygamber (SAV) “Bu sure beni ihtiyarlattı” buyuruyorlar. Ağırlığını hissedebiliyor muyuz?

Hayatın kaideleri ve akışı çerçevesinde cemiyet zemininde seyre devam eden insan, her an her saniye bir düşünceye mündemiçtir. İnsanın sahip olduğu vasıflarından müteşekkil davranışları her daim iyi-kötü, hak-batıl, nefs-ruh istikametinde müspet yahut menfi bir seyir çizer. Birbirine tezatlık belirten bu keyfiyetler müspet yahut menfi bir düşünce eksenine doğru akar ve bir güzergâhtan seslenir: Önce insan sonra Müslüman olmak lazımdır. Önce insan mitosu! Dilin altındaki bakla şu: İnsani değerleri kazanalım sonra dini vecibelere kavuşalım. Batıl da olsa, sapkın da olsa her zaman ve mekânda örgüleşmiş düşünce sistemleri, insana ideali aratma gayesiyle doğmuşken, düşünce sistemleri yahut dinden bağımsız bir insan olma mantığının demirleyeceği liman mitoslar mezarlığıdır. Zamanın başlangıcından bu yana birçok batıl din ve batıl cephesinden birçok içtimai görüş insana ideal bir hayat teklifi iddiasıyla meydana gelmiş, ortaya zamanı ve mekânına özgü olmak üzere öğretiler, tabular, mitoslar gibi inanma şekilleri çıkmıştır. Hepsinin idealinde insanı inanmanın doyumuna ulaştırma gayesi vardı. İnanmak, inandırmak hususunda kimi başardı, kimi de başaramadı. Nihayetinde olan şeyse topyekûn batılla beraber ihtişamsız bir yıkım serüveniydi. Hususun idraki, düşünme hummaları neticesinde açığa çıkar. Tersine işleyen durumda ise gerçekleşen; hayatını batıl düşünce etrafında idame ettiren insan topluluklarının, hakikat pınarından nasipsizliğin kuruttuğu dudakları ile toprağa vuslatıdır. Heyhat, toprağın boyumuzu aşacağı günün idraki nerede?

Hepsi yanlış müşterekliğindeki batıllar, insanın kalbindeki cevheri parıldatmak yerine onun kalbine zift dökecek mitoslar üretmekteydi. Animizmden Şamanizm’e Budizm’den Hinduizm’e Konfüçyanizm gibi batıl inanç sistemlerinden, sosyalizmden materyalizme kadar birçok içtimai dünya görüşü meydana geldi de hiçbiri ideal insan ve cemiyeti imar edebilecek kıymete erişemedi. Billur ve sade bir ifadeyle idrakimize havale; hakikat terennümünde değillerdi çünkü. Animizm, canlı cansız her şeyde ruhi bir yan bulur ve onlara zarar vermekten çekinmek yollu bir inancın teklifindeyken; Şamanizm’in mistik bağlıları da şaman davulunu öttürüp hayvan sesleri çıkardıkları ayinleriyle, doğaüstü ilişkiler kurdukları zannıyla, mistik sorunlarını çözdükleri iddiasıyla hayat sürerlerdi. Budizm’in insanı, acıdan mutlak kurtuluşa (nirvana) erişeceğine inanadursun, sahtesinden sahtesine döngülerini kısırlaştırmaktaydı. Hinduizm’in insanı da, ‘ruh göçü’yle ölsün doğsun, doğsun ölsün. Kendisinde ölme başkasında doğma serüveni; aynı ruh başka beden giyiniversin. Bu kreasyon oraların asırlık modası. Sosyalizm, fertleri nefs hakkından mahrum bırakıp cemiyeti diri tutacağı zannıyla canavarlaştırdı. Defolu doğdu, defolu sancılarıyla bir hayat sürdü ve tarihte yerini aldı, tarihin çöplüğünde. Materyalizm insan ruhunu ret tavrıyla her şeyi maddeden ibaret varsayımlarıyla ideal hayat arayışına devam ededursun. Ölmeden bulmalarını, bulmadan ölmemelerini temenni ederiz. “Trum, trum, makinalaşmak” isteyenimiz var mı?

Onlarca batıl din, felsefi akım, içtimai görüş yanlışta müşterektiler. Mevzuumuz bu batıl din veya batıl cephesinin görüşlerini irdelemekten ziyade onların var olmalarının sebebini, insana yaşanılabilir hayat vaadi ve insanı inanmanın doyumuna ulaştırma iddiasını ifade zeminine oturtmak içindir. Bütün bu düşünceler yekûnu, insana hayatını anlamlı kılacağı bir sistem inşası iddiasındaydı. İddiasındaydı, çünkü insanı hilkatinin gayesine farkına vardıracak tek hakikatin İslam olduğunun farkında değillerdi. Mezarlıkta bunlar var, kim bilir yanlarına kaç nicesi gömülecektir. Bu batıllar serüveni, birçoğunun sadece birkaç örneğidir. Önce insan mitosu, güncelde kulağımıza değmekte, gazete köşelerinde yazıya dönüşmüş gözümüzü yormakta, bir reformistin dilinden İslam’ı tahrifte kendine yeni bir cephe açma gözbağcılığıyla ekrandan öfkemizi celbetmekteydi. Bu “mitos”lar birbirinden bağımsız koordineli bir bütünlük arz etmiyor, uzaktan organize olmamış gibi duruyor olsa da iş neticede bağımsız bir birliktelikten doğma şuurlu yahut şuursuz İslam’ın kıymetsizleştirilmesine kapı açıyor. “Önce insan sonra Müslüman” gibi bir anlayışın türediği zihinler var da önce insan sonra Budist, Yahudi, Hıristiyan vb. şeklinde bir düşünce var mı acaba? Bu zihin sahipleri, İslam’da eksik mi gördüler de fert yahut cemiyet hastalıklarına devayı ondan bulmak yerine hümanizm hülyasının umacı tipine dönüşüveriyorlar? Şöyle oluyor değil mi? Cemiyete dair cemiyete şamil ahlakı zedeleyici bir hadiseden mülhem yorumlar neticesinde, arada bir yerde hemen duyacaksınız: Önce insan sonra Müslüman olmak lazımdır. Bu tümcenin dillendirilişindeki ön fikir şu değil mi? İyilik, güzellik, yardım, paylaşım vb. kavramlar insanidir. Bu sebepten de herhangi bir toplumsal hadisedeki sorun karşısında, hadisenin gerçekleşmemiş olmasının yahut çözüme kavuşacak olmasının ilacı insanilik olarak görülüyor. Peki; iyilik, güzellik vb. kavramlar insani oluyor da kötülük insan dışında mı kalıyor? İyilik de kötülükte insani değil midir?

once insan mitosu“Sana iyilikten her ne gelirse Allah'tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik; şahit olarak Allah yeter.” (Nisa Suresi, 79. Ayet)

İslam’da olasın ki insan olasın. İslam olmadan nasıl insan olasın. İnsandan kastın bir iyilik abidesi mi? Kâinat Efendisi’nden (SAV) daha yüce bir insan gösterilebilir mi? Varlığın Tacı Kâinat Efendisi (SAV) şöyle buyurdular: “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.” Güzel ahlaka, ancak ve ancak O’nun (SAV) gösterdiği istikametten gidilir. O’nu (SAV) güzel eyleyen İslam, bize güzel ahlakı nerede aratıyor anlayabiliyor muyuz? İnsan acizdir. İzleyeceği yoldur ki onu eşref-i mahlûkat olmaya doğru meylettirecektir. Bu, düşüneni için aşikârdır. “Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin!” (İsrâ Suresi, 37. Ayet) İnsana acizliğini hatırlatıp onu asıl hayata davet eden din İslam’dır. İslam insana iyilik şifasını kötülüğü insandan defetmek gayesiyle; onun gerektiğinde parmaklarını keserek, gerektiğinde de darağacında sallandırarak verir. Ferdin cemiyete saçtığı hastalıklara şifayı İslam’dan bilmeyen devayı hiçbir yerde bulamaz. Üstad Necip Fazıl’ın deyişiyle: Doğrunun olmadığı yerde güzel de yoktur. İnsan her zaman ve mekânda bir disipline kavuşmalı, bir nefs muhasebesi yapabilecek keyfiyete nail olmalıdır. Bu muhasebesi de insana insanlığını ifadelendireceği bir nizama, bir inanç sistemine ihtiyacı olduğunu fark ettirecektir. İslam’ın insandan yapmasını istedikleri iyi insan olmanın vazifeleridir. Önce insan olmanın oturduğu zemin iyilik zeminidir. Önce insan olup sonra Müslüman olmanın kıymeti nedir? Madem böyle, Allah insana iyiliği emredip kötülükten uzaklaştırma emrini niçin söylemiştir? Önce insan olduk sonra İslam’a ihtiyacımız kalmıyor mu? İyilik yapmak iyi olmanın gereği ise iyi olup iyi kalınacağının ölçüsü nedir? Bugün için iyi bir davranış sergileyen bir insanın bir zaman sonra iyi kalabileceğini nasıl garantileyeceksiniz?.. İslam’la… İslam âlemşümuldur… Zaman ve mekânla kayıtlı olmayan… İslam, insanı insan kılmak içindir. İslam’ı önce ve sonra tanımlamak onu zamanla kayıt altına almak, sınırlandırmaktır. İyiliğin ve iyiliğe dairlik belirten her şeyin koordinatları İslam’dadır. Bu koordinatları bulmanın mücadelesini vermeyip böyle düşünmek İslam’ı ötelemektir. İnsan madendir, İslam onu şekillendirip hakikatine kavuşturacak nizamdır. İnsan Allah’ın eseridir. Allah eserinin acizliğini ayet-i kerimede buyururken insanı hakikatiyle insan yapacak kaidelerini bildirmiştir. Yani hiç kimse kelime ifadesiyle benliğindeki iyiliğin sahibi değildir. Onu terbiye edip hakikat istikametine doğru adım attıracak bir iman kaidesi vardır. İnsandaki iyiliğe dair eksikliğin ifadesi olarak söylenen önce insan tabiri, yine insanın iyilik kaidelerine ihtiyaç duyduğunun itirafıdır. Önce insan demek İslam’la sonradan olunması demektir ki önce insan olunuyorsa sonrasında İslam’ın insana ne verdiğinin bir kıymet-i harbiyesi olmuyor demektir. İnsanın bilinçaltında her yaptığına bir inancı vardır. Ders çalışır başarılı olacağına inanır, spor yapar sağlıklı kalacağına inanır. Peki, insan bir nizama tabi olmadığı, nefsini terbiye etmek anlamında bir inanç sisteminde vazife ifa etmediği sürece nasıl iyi olabilecek ve nasıl iyi kalabilecektir? Bir batıl dinin veya bir sapkın mezhebin bağlısı da iyiliğe dair hal ve hareketlerde bulunabilir. Toplum kaidelerinin kabullendiği iyilik kastı da budur. Nefsiyle baş başa kaldığında her insan kötü bir düşüncenin veya işin esiri olmaya namzettir. İnsan fıtratı gereği hataya düçar olacak, mukadder. Kâinat yaratıldığından bu yana ilahi ahkâmın insana dair nizam verici emirleri her daim insanı muhatap almış ve ona insanlığını kazandıracak istikameti çizmiştir. Bunun yanında tarihte görülmemiştir ki ortaya çıkmış olan bir düşünce akımı, bir felsefi görüş, bir içtimai sistem; insanı tanımlayıcı, insana şekil verici yahut ona mutluluğu vaat edici olmasın. Bütün bu görüşler bu sebepten müteşekkil değil midir? Önce insan sonra Müslüman olmak demek, İslam’ı kıymetsizleştirmektir.

Önce insan sonra Müslüman olunacaksa eğer; neye ve kime, hangi anlayış yahut görüşe göre insan olacağız? Mutlaka bir nizam ihtiyacı hâsıl olmakta ve insan kendisini hakikatine kavuşturacak vazifeyi yüklenmektedir. “Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim'in dinine uyun. Allah sizi hem daha önce hem de bu Kur’an'da Müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız. Artık namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a sarılın. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır! (Hacc Suresi 78. Ayet.) Allah, bizleri buyruğuyla kimliğimize kavuşturmuştur. İnsan, enerjisiyle tabiat zemininde ebediliği kovalayacak, bu zeminde faal olacak, Allah’ın halifesi olmak şerefiyle ancak hakikatine kavuşacak ve hayatı bu yörüngede adımlayacaktır. Öncesi ve sonrası olmadan hep İslam’la olursa insan, hep insan kalabilir. Doğru düşünmenin tefekkürü de doğrudan mülhem olmalıdır. Gerisi yaşanıldığı zannıyla ölümdür. Hilkatinin gayesini bilip, bu şuuru taşıyanlara ne mutlu!

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi