Bu sayfayı yazdır

İslam Düşmanlığı, Her Hadisede Fırsat Kollar

Yazan: 18 Nisan 2020 2172

Aralık ayında Çin’de görülen Korona virüsü vakası tüm ülkelere yayılarak Mart ayı başında ülkemizde de görülmeye başlandı. Devlet tüm birimleriyle önlemlerini artırarak, tüm dünyayı hallaç pamuğu gibi atan bu bulaşıcı hadiseye karşı önlem almaya başladı. Hususen sağlık birimlerini topyekün harekete geçirme tedbirleriyle başlayan süreç, adeta virüsün yayılma hızıyla yarışır gibi bir hal aldı. Haliyle doğal olarak yapılması gereken her alanda tedbir almaktı. Bunu da yapıyor, yapmaya devam ediyor. Allah (cc) bizleri korusun, şerden hayra ulaştıran kapılar açsın. Zira İslam, Müslümanları hiçbir iş ve amelinde başıboş bırakmadığı gibi bu hususta da yönümüzü tayin edebileceğimiz tavrı, Allah Resulü’nün (sav) hayatlarından bize göstermektedir…

-Salgın hastalık olan yerde isen oradan çıkma, değilsen olan yere girme!

-Selamını musafahasız yap.

-Tedbirini al, duanı et! İkisi de Allah’ın (cc) kaderindendir.

Hadis-i şeriflerden emir telakki ettiğimiz tedbir ölçüleri… El an hadisenin seyrinde tedbir hareketleri devam ediyor. Salgın bir virüsün ülkemizdeki seyri, haliyle toplumsal bakışımızın seyri ile beraber akıp gitmekte. Fert fert bulaşarak gezinen virüsü bahane edip, dilini İslam’a, memleketimizin asırlık değerlerine uzatan İslam düşmanları virüs vesilesiyle de görmekteyiz. Yani şöyle düşünmüyoruz; bari bu ortamda yapmayın, küresel tehdit altındayız. Hülasa bu zihniyet her an ve fırsatta İslam’a düşmanlıklarını ifşada fırsat kollar. Deprem, çığ, terör, virüs onlar için bir fırsattır yani. Zira heybelerinde çalar saat gibi kurulu düşmanlık zillerini her fırsatta çalmaktalar.

Fırsatçılardan biri Yılmaz Özdil… Malum İslam düşmanlığıyla markalaşmış gazetelerin başında gelen Sözcü’nün yazarı… Hatırlarsanız 19 Mart tarihli “Korona virüse aşıyı bulsa bulsa Tillo evliyaları bulur.” başlıklı bir yazı yazmıştı. Muhtevasında odaklandığı düşünce, İslam’ın ruhu ve şekliyle havasının tüttüğü her şeye düşmanlıktan ibaret… Allah Resulü’nün (sav) devrinin iklim ve şartlarına göre hastalığa şifanın istikametini tayin eden hadis-i şerifine dil uzatan Yozdil’in imanı kendi kalbinde mahfuz, “Şeriat zahire göre hüküm verir.” hükmünce de bizde mahfuz. Zira kendisi mümin, münafık, kâfir sınıfından birini tercihte zorlanmayacaktır. Deizmden ateizme, sosyalizmden Kemalizm’e kadar istedikleri inanç ve ideolojiye sığınsalar da hakikatte insanlık -İlahi vasıflandırmayla- bu üç zümrenin içindedir: mümin, kâfir, münafık. Nihayetinde bu üç zümreden birindesin! Eşref-i mahlûkat olma veya belh-üm adal derekesine inme arasında istikamet tayini insanın kendi inhisarındadır.

İşte eşref-i mahlûkat olma istikametini sistemleştirmiş Tillo… Nice evliyanın aşk ve hamle trafiğinin merkezi… Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri de diyarın büyüklerinden... Hocası İsmail Fakirullah Hazretlerine bağlılığının ifadesi olarak, evliyalık vasfının büyüklüğünü de gösterici bir zarafeti var. Üstelik her defasında bu Yozdilgillerin özendikleri Batılıların hayranlığını çeken bir durum. Siirt’in Tillo medreseleri malumunuz... Burada Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin hocası İsmail Fakirullah Hazretlerinin türbesi… Tillo’nun 3-4 km doğusunda, bugün Kal’at-ül Üstad tepesi diye anılan yere bir duvar yaptırır. Bu duvar üzerinden doğan güneş türbeyi gölgede bırakmaktadır ama duvarda açtığı pencereden geçen güneş ışınları kırılarak türbe penceresine, oradan da kırılarak İsmail Fakirullah Hazretleri’nin sandukasının başucuna uzanır. Her yıl 21 Mart’ta gerçekleşen bu hadise; “yeni yılda doğan ilk güneş hocamın başucunu aydınlatmazsa ben o güneşi neyleyim!” diyerek hürmetini ifadelendiren Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin emeğidir. Yeni yılda doğacak ilk güneş ışınlarının İsmail Fakirullah Hazretleri’nin kabrini ziyareti, ince matematik hesaplarının ürünüdür, varıp biz hesap edelim. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin tespit edilen nice eserinden biri olan “Marifetname” isimli eseri yaşadığı devri aydınlatan yaşadığımız devre de ışık tutacak çapta tasavvufi ve bilimsel konuları ihtiva eder. Şunu söylemeliyiz; ebediyet fatihlerinin yürüdüğü yollara laf etmek ahmaklığına düşenlere karşı “alın işte, size ilim” kabilinden sarf etmiyoruz bu cümleleri. Zira Evliyaullah’ın matematik, coğrafya bilmesi gibi bir kaide yoktur. Bilenleri var mıdır? Vardır. İlmin hakikatine de zaten onlar vakıftır. Vukufiyeti olmayanlar ilim diye ürettikleriyle insanlığa zehir saçmaktadırlar. Bir asra yakın varlıklarıyla kendi ülkelerine ilmi fayda noktasında nasiplerine, taşlaştırdıkları bir başın heykeli dibinde gölgelenmek düştü. ilmiyle iştigal edende notaların ritmine dair iştiyak beklenmez, tıp ilmiyle iştigal edenden coğrafya ilmine vukufiyeti beklenmez de Yozdil ve avaneleri imamlardan, medrese talebelerinden ilaç- antiviral beklemek ahmaklığına düşerler. Her fırsatta İslam’a düşmanlıklarını rejim mahfillerine sığınarak kusan bu adam ve türevleri, kollarından tutulduğu anda da şak şakçılarını toplamak için “biz cumhuriyet çocuğuyuz” diye zırlamaktadırlar. Ahlaksız hal ve hakaret söylemlerinden mülhem ne dedikleri değil, bu kuduz hallerinin nihayetinde önemli olan cumhuriyet çocuğu olup olmadıklarıdır. Zira onları kendilerinin de içinde oldukları bağrına basan kuduz bir güruh vardır. Neyin çocuğu olurlarsa olsunlar, bu toprakların çocuğu olmadıkları malumunuz… Onlar, bu toprakların İslam’dan mülhem ve İslam’a tabi her halis düşüncesine, habis gözüyle bakan ahbes bataklığının semizlenicileridir. Vızıldamalarından uzaklaşıp, başka bir fırsatçıya geçelim…

Zülfü Livaneli… 20 Mart tarihinde twitter kürsüsünden İslam’la yoğrulmuş vatanımızı güya alaya alıcı bir cümle yazmıştı… “Kendime sürekli şunu hatırlatmam gerek. Burası, meleklerin etek altı seyredilir diye rasathaneyi yıkanların ülkesi. Ve mantık firar etmiş.” Tasavvurunda gezdirdiği fantazyalarından doğma, rasathane işleyişinden böyle bir hususa uzanmak, tasavvurlarında yaşattığı ahlaksızlığının ifadesinden başka ne olabilirdi? Cahil cesareti derler ya, düşüncesi düşmanlık körlüğünden neşet etmiş… Kendi dünyalarında yediği pislikleri düşman olduklarına yansıtma hali… Hani şu Celal Şengör denen zevatın “kütüphanede kitap arıyordum, orada bir genç kız gördüm…” diye devam eden sapık ve şerefsizce devam eden cümleleri vardı. Bu güruhun kafalarındaki dünya bu… Pislik yuvası… Bu güruh, rejimin kendilerini payelendirdiği ahlaksızlık iklimini soluyamayacaklarını düşündükleri her hadisede, ahlaksızlıkları üzerinden Müslümanlara dil uzatıp, devletin kılcal damarlarına işlemiş laiklik zehrini kendilerine enjekte edip ayakta durmuyorlar mı? Zira bu memlekette kendi ifadelerinden doğma olarak; Şengör gibi ağzınızla b.k yersiniz, Livaneli gibi tasavvurlarınızda gezen sapıklığı ifadelendirirsiniz bir şey olmaz ama İslam’ı asliyet ve hakikatiyle anlatan İhsan Şenocak hoca gibi hakikati müdafaa namına tesettürü anlatırsanız; hem bu güruh tarafından taşlanır hem de ademe mahkum edilirsiniz. Görevinize de son verilmesi, Antik Yunan Tanrılarına sunulmuş kurbanlıklar gibidir. Zira “Kemalizm tanrıları kurban ister.” Ama milyonların izlediği ekranlardan, kadını şehvet ifadeleriyle sapkınlıklarının öznesi olarak anlatan Şengör gibi adamlar, üniversiteler de ders vermeye devam ederler. Kadın hakkı diye her yerde karşımıza çıkan kadın dernekleri de sus pustur. Çünkü laik dünyaları içinde tüm ahlaksızlıklar özgürlük diye anılmaktadır da İslam’ın ahkâmını icra etmek karşısında şaşkın vaveylalarıyla tutuşmaktadırlar. Eşek hürriyeti… Başını b.ktan korumak için şemsiye açan Batılıyı, hastalarına musiki ile şifa arayan ecdadımızla kıyaslayan birçok kitap ve şarkı sahibi bu adamcağız; meleklerin cinsiyetinin olmadığının, yemek içmek gibi özelliklere sahip olmadıklarının farkında bile değildir. Meleklere dişilik atfetmek! Mantık kimden firar etti? Zira kendisi Korona virüs vakasının ilk günlerinde insanlara ilaç tavsiyesinde bulunarak ilme hürmeti kendi gerisinde bırakmıştır. Hakikaten mantık kimden firar etti şimdi? Batı’dan beslenirken idrakine şemsiye tutsa, muhtemelen kendisinden bu pis kokulu cümleleri duymayacaktık. Kokuşmuşluğuyla çürüyen zihniyetlerini bırakıp başka bir fırsatçıya geçelim.

Tedbir amacıyla camilerde cemaatle namaz kılınmayacağı kararına varılmıştı. Ezan ve selalar okunması, dualar edilmesi karşısında Müslüman olan İlahi kelamla sağlamlaşır, İslam düşmanlarınınsa ruhu darlaşırdı ki öyle de oldu. Ruhu darlaşanlardan biri, CHP milletvekili Mehmet Bekaroğlu, 26 mart tarihinde “Dinde böyle bir şey var mı; yatsı ezanından sonra sela okumak ve minareden/hoparlörle dua etmek nereden çıktı? Beni arayan bazı vatandaşlar “bize ölümü hatırlatıyor, iyi gelmiyor, yapmasınlar” dedi. DİB her konuda bir şey yapmak zorunda mı? @DIBAliErbas icat çıkarma!” dedi. İlahi kelam karşısında daralıyorlar, ölümü hatırlıyorlar! “Bütün zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayınız” hadis-i şerifini biliyor olsalardı; muhtemelen, -insanı korkutuyor, bu nasıl din- deme hadsizliğine girişeceklerdi. İslam’ı nefslerine göre sınırlandırma tasallutunun bu ülkedeki yegâne temsilcileri olan bu zevat ve avanesi rahatsızlık duydukları İslam’ın kılınca havaledir. Kimine gül, kimine kılıç! İsteyene istediği… 2011 yılında Seriyye Dergisi’nde Servet Turgut tarafından kaleme alınan bir yazı hatırımızda... Yine CHP’li bir milletvekili Binnaz Toprak… Zincirlikuyu Mezarlığında yazan “Her nefis ölümü tadacaktır” ayetine “can sıkıcı” demişti. O’na “Bin naz da göstersen toprak olacaksın!” diye seslenen sesin aynısı, bugün kendilerinden rahatsız olan milyonlarca Müslüman tarafından Mehmet Bekaroğlu’nadır! İslam’a düşmanlıkları saymakla bitmez de tarihi tasnifte İslam’a düşmanlık diye bir alan yok ama biz imani öfkemizle bunları kayda düşeriz. Üstad Necip Fazıl’ın Mümin-Kâfir eserinden bir hitapla… “Yolları açık olsun!”

Hadiseler, pislik tohumlarını böylece saça saça gider… Rejim mahfilleri nezaretinde boy veren bu tohumlar, biz vatanı muhafaza şuuruyla devlet icrasını gözlemlediğimiz demlerde, İslam ve memleket düşmanı olarak havayı kokutmaya devam ederler. Uzaktan eğitim kapsamında ders anlatan öğretmen üzerinden başörtüsüne dil uzatılır, başörtülü öğretmenin imaj bozukluğuna sebep olduğu ifadelendirilir… “Türkiye’de, siyasal İslam, akılcı bir sağlık politikasını engelliyor.” Diye Batı gazetelerine makale yazılır… Burası İslam ülkesidir, burada ezanlar okunur, burada selalar verilir, burada dualar edilir. Ama İslam düşmanlığı yapmaktan geri durulmaz. Laiklik her dine eşit yaklaşır sahtekârlığıyla İslam’a ve Müslümanlara tasallutunu bir an bırakmayan bu ahbes bataklığının semizlenicileri her dem ve devir İslam’a dairlik belirten her şeye karşı düşmanlık belirtirler. Zira doğal hayat serüvenleri içerisinde, İslam’a ve hususiyetlerine düşmanlıklarından neşet eden mihrak noktaları bataklık gıdasıdır. Ne ile besleniyorlar ki ne çıkarsınlar!

Tek tek hadise bahsinden murat, tek bir zihniyet bütününü göstermekti aslında. Bu zihniyetin, bu memlekette muasır medeniyet iddiasıyla yetiştirilerek İslam’a düşmanlık belirtmesi, işleyen devlet mekanizmasını düşünürseniz ne kadar da doğallık belirtir. Bu mekanizma yetiştirdiği insanları düşündürmez, bağnaz yapar, her türlü ahlaksızlığa hayat hakkı verirler de Müslümanların hürlüğüne gelince bırakın havaya bakıp ıslık çalmayı hakaretler ardı ardına gelir. Bu zihniyeti her hadisede İslam’a düşman olarak gören biz, biliriz ki devlet ehramının başından kılcal damarlarına kadar kanı boşaltılıp yeniden doldurulmadıkça, İslamilik belirtmeyen devlet mekanizması bu hakaret ve ahlaksızlar karşısında sessiz kalacak ve devlet ehramının bu irinleri patlatacak sivrilikte olmadığını görmeye devam edecek, tek tek midemizin bulandığına şahit olacağız. Tek tek musallat olup da tek bir ses belirten bu kuduz senfonyanın topyekûn milli bünye bütünümüzden kusulacakları gün, devlet ehramının İslam’la hürriyetine kavuştuğu gündür. Kavgaya devam…

Tarık Dikmen