Bir Başka Yazı: Yazı Yazma Sanatı

Yazan: 28 Şubat 2021 1539

Yazı yazma konusunda benim de yaşadığım, yazamadığım zamanlarda karşılaştığım noktaları cemedip anlatmak istedim. Belki ilk yazısını yazacak gönüldaşlara bir faydam dokunur ümidiyle, büyüklerimizin affına sığınarak yazı yazma sanatına değinmek istiyorum.

Bilhassa yazmaya yeni başlayanların mücerret konulardan uzak durması gerekir çünkü konunun mücerretliği zaten anlaşılmayı zorlaştıracağı için, yazanın acemiliğiyle de istediğini anlatamaması, yazıya dökememesi normaldir, hatta kaçınılmazdır. Bence bir süre, pişene kadar müşahhas konulara yönelmeli. İlk yazı mühim, ilk yazı çıkana kadar kafada bazı barajlar vardır, kendimizi olduğumuzdan yetersiz görürüz fakat ilk yazı yayınlandığında artık diğer yazıları kolaylıkla yazabileceğimizi fark ederiz. Kendimize olan güvenimiz artar.

Dert et, dua et, gayret et. Önce yazı yazma sorumluluğumuza dair bir bilinç ve dert oluşmalı. Ardından, her şeyin yapılması, iznine bağlı olunan Rabbimizin, dua ve niyaz ile yardımı celbedilmeli ve en son fiili dua olan araştırma ve yazma denemeleri ile cehd ve gayret edilmelidir. Şüphesiz ki Allah, ilmi isteyene verecektir.

Konu bulmakta zorluk yaşanıyor. Ülkemiz ve ümmet o kadar mümbit ki Çukurova’da ekin yetiştirememek ne demekse bizim de böyle bir kültürün içinde yazacak konu bulamamamız ondan aşağı kalır değildir. Bir gaza, bir evliya hayatı veya       Ashab-ı Kiram’dan birisi anlatılabilir. Tarihimizde tekrar tekrar anlatılsa bıkılmayacak Ebu Hanife, İmam Şafii, Şahı Nakşibend, İmam Rabbani, İmam Gazali, Halidi Bağdadi, Esat Erbili, Ahıskalı Ali Haydar Efendi, Şeyh Şamil gibi nice alim, evliya, nice sayısız şehit ve mücahitler var. Gönlümüzün meylettiği bir konuya odaklanmalı ve konu hakkında en az bir kitap okunmalıdır.

Anlatılan konuya hâkim olunmalıdır, yeni başlayanlar, müşahhas bir konu belirlediyse o konuda en az bir kitap okumalıdır. Bir kitap asgaridir. Konunun ehemmiyetine ve yazanın imkanına göre kitap sayısı arttırılabilir.

Şöyle bir gerçek var ki bizim anlattığımız, karşı tarafın anladığı kadardır. Senin ilim sürahin büyük olsa da onun bardağı ne kadarsa o kadar dolar. Kaldı ki iki eşit hacimde birisi su dolu, diğeri boş kova düşünsek, dolu olan kovayı boş olana birden aktarırsak suyun bir kısmı zayi olur, fakat tedricen aktarırsak suyun tamamını alır. Karşı tarafın, anlattığımızı anlaması için bolca örnekten yararlanırsak suyu taşırmadan bardağına, kovasına doldurabiliriz. Konu örneklerle de olduğunca somutlaştırılmalıdır.

Okuduğumuz kitap ve dergilere tabiri caizse alıcı gözle bakmalı. Başka bir yazar ne gibi söz oyunları yapmış, nasıl bir anlatım tarzı seçmiş örnek alınmalıdır.

Gereksiz tekrarlardan kaçınmak lazım, bilhassa aynı manaya gelen yüklemler art arda kullanılırsa okuyucuyu sıkar. Böyle bir yazıda konu ne kadar mühim olsa da yazının kalitesi azalır. Misal, “Osmanlı Mohaç’ı kazandı, Niğbolu’yu kazandı, Kosova’yı kazandı.” demek yerine “Osmanlı Mohaç’ı kazandı, Niğbolu’da da muzaffer oldu, Kosova’yı düşmana dar etti, İslam mülküne yeni beldeler ekledi.” gibi aynı manaya gelen farklı fiiller ile servis tabağı çeşitlendirilirse hem göze hoş gelir hem okuyan sıkılmamış olur.

Kalpten çıkan söz kalbe tesir eder, sözlerimizin güçlü olması için söylediklerimiz de samimi olmalı, sözlerimizi uygulamalıyız.

Nokta, virgül, iki nokta üst üste gibi noktalama işaretleri de yazının doğru ve rahat anlaşılması için gereklidir. Bunların gerekli yerlerde kullanılmasında cimrilik etmemelidir.

Açken tefekkür kolaylaşır. Vücut, midedekileri sindirmek için uğraşacağından, beyin ve kalp tokken fikretmeye imkân bulamaz. Unutulmamalı ki; hazım cihazları çalışırken tefekkür cihazları çalışmaz.

Tefekkürün de bir zamanı ve imkânı vardır. Alimlerin tavsiyeleriyle sabittir ki teheccüd vakti tefekkür imkânı artar. Zihin daha berraktır. Mide, öğütme işini bırakmış akıl-kalp tefekkür etmeye vakit bulmuştur.

Aklımıza geleni unutmadan not veya ses kaydı almalıyız, bir vakitte sadra (zihne) gelen diğer vakitte satıra gelmeyebilir. İmam Gazali Hazretleri İhya’sını yazdığı yıllarda gece yatarken bile aklına gelen mühim şeyleri kalkıp not alırmış.

fry2

Tabii ki bu cümleleri okuyan kişinin, Ehli Sünnet fikir anlayışına tabi olduğu baz alınmıştır. Gayrısını düşünmek kabil değildir. Yani her şeyin başı Ehli Sünnet fikir anlayışıdır. Ayrıca yazı yazmanın en temelinde de Türkçeyi iyi bilmek ve kelime dağarcığının genişliği vardır. Bu temel ise günlük okuma alışkanlığı edinmekle kazanılır. Bildiğimiz kelimeler ne kadar azsa, o nispette az bir malzemeyle bir yemek pişirmeye girişmiş gibiyizdir. Hele ki biz, has ekmeklik fikri anlatmaya adaysak çok okumak, çok bilmek ne mühim bir iştir. Boşuna denilmemiş “Hasmı ibrik, kendi havuz. Öfke tavrı Sultan Yavuz…”

Unutulan Osmanlıca kelimeleri öğrenmeli, havuzumuza su eklemeliyiz ki başkasının ibriğine hakikat pınarından boşaltabilelim. Bu cümle fazla mı iddialı oldu. Bence iddiasında ve ikrarında bulunduğumuz İslam için iddialı bir cümle değil. Bir Müslümanın her zaman himmeti yüksektir. Unutulmamalı çünkü biz en yüksek Peygamberin (s.a.v) ümmetiyiz. Evliyaların kerameti O’nun (s.a.v) makamının yüksekliğine nispet edilir. Evliya ne kadar büyük keramet gösterse de Efendimiz’ in ümmetinden olması sayesindedir. Bizim de himmetimiz yüksektir ki, O’nun (s.a.v) yüceliğinin sayesinde...

Yazılanlardaki kusurlar bize, şan ve şeref Efendimiz'e (s.a.v)… Baki selam.

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi