Nar ve Nur Arası

Yazan: 15 Mayıs 2019 2887

İnsan, mücerret ve müşahhas haliyle bir sürükleniş veya bir terakki içerisindedir. Peygamber Efendimiz’in, İnsanlardan kimin aklı nefsine galip gelirse, meleklerden daha üstündür; kimin nefsi aklına galip gelirse o da hayvanlardan aşağıdır.” hadisindeki nefis ve akıl kıskacında, insan; bir sürükleniş veyahut terakki hali göstermektedir. Buradaki “akıl” kavramı ise, mutlak manasıyla, teslim olmuş ve Allah’ın tecellilerini arayan bir akıldır. Nitekim bu aklın gölgesinde soluklanamamış ve nefse yenik düşmüş bir insan şüphesiz, bir sürükleniş halindedir. Sürükleniş dememin sebebi hakiki kimliğini bulamamış insanın halidir ki, bu hal; o insanın fikirlerinde, hislerinde çevreden etkilenmesine sebep olur ve şahsına, fillerine de yansır.

Misal vermek gerekirse Üstadımız Necip Fazıl; kenidisinin “bohem hayatım” diye nitelendirdiği, tabiri caizse cahiliye devrinde Felsefecilerden, sufliyattan, Avrupai adetlerden, hem fikren hem de fiilen etkilenmişti. Fransa’da arkadaşları ile eğlence masalarında gündüzünü gece, gecesini gündüz etmesini, bunun bir sonucu olarak görebiliriz. İşte bu, insanın hayat içinde sürüklenişine bir örnektir. Tabi bu sırada Üstad’ın itikadi bir bozukluğu yoktur ve olmamıştır da. Fakat ameli noktada Batı tesirinde kalmıştır. Üstad da bu yaşadıklarının tövbekarı olup, hepsini kendi tabiriyle “çöp”e atmıştır. Ve bu pişmanlığı şöyle dile getiriyor:

 “Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.Deliler köyünden bir menzil aşkın,Her fikir içimde bir çift kelepçe.

 

Lûgat, bir isim ver bana halimden;Herkesin bildiği dilden bir isim!Eski esvablarım, tutun elimden;Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?”

 

İnsanın terakki halinde olması ise ancak İslami kimliğe bürünmesi, şuurlanması, Ahkam-ı İlahiyeyi, fikri ve fiillerine nakşetmesiyle olur. Buna örnek olarak da yine Üstad Necip Fazıl’ı verebiliriz. Üstad, yalnızca dünya görüşüyle değil, hayatının akışıyla da örneklik teşkil etmiş ve insanın terakki haline müşahhas bir örnek olmuştur. İlahi bir nasiple Ağa Camiine gitmesi… Üstadı Seyyid Abdulhakim ARVASİ’yle karşılaşması… Onda ‘can’ bulup, ilerde müslümanlara ‘can suyu’ olmasına vesile oluyor. Bugün, Üstad’ın ortaya koyduğu, bestesini yaptığı dünya görüşü Müslümanların hasreti haline gelmiş ve “aranan kan” olmuşsa, bu bir nasibin vesile olduğu mücerret terakkidir!..

“Aç kapıyı haber var, 
Ötenin ötesinden.
Dudaklarda şarkılar, 
Kurtuluş bestesinden.

Biz geldik, bilen bilsin.
Gönül gönül girilsin.
İnsanlar devşirilsin,
Sonsuzluk destesinden.”

İslamı şek ve şüphesiz kabul eden insan artık onunla şuurlanmakla kalmıyor, onu kendine ve çevresine bir yol gösterici eyliyor. Çevresinden etkilenen konumundan çıkıp çevresine tesir eden sıfatına sahip oluyor. Onun ahkamının her çağda geçerli olduğunu, çağlarüstülüğünü kavrıyor. Kur’anın yaşlandıkça gençleştiğini fark ediyor. Bugün toplum olarak mücerret bir terakkiye ihtiyacımız var… Bu millete, faydalı diye diye birçok rejim, birçok sistem yutturulmaya çalışılmış. Günümüzde ise ayyuka çıkmış vaziyette. İşte böyle bir çağda her vechesiyle Müslüman olabilmek, İslam’ı hayatın bir parçası değil de, tamamı görebilmek insanı dünyada hakiki manada “faydalı” kılıyor.

“Her fikir, her inanış, tek mevsimlik vesselam;
Zaman ve mekan ustu biricik rejim, İslam…”

Artık bu kimliğe bürünmüş, bu şuura erişmiş insanın istikametinin sırat-ı müstakim olduğuna, fevkalbeşerlik merdivenini adımladığına Kuran ve Hadis kaynakları ile eminiz. İşte, günde onlarca kez okuduğumuz Fatiha suresinden bir ayet:

"Bizi doğru yola, (Sırat-ı Müstakim'e) kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet..."

Her şey, İslam için, İslama göre ve Müslüman tarafından… Bizi dünyaya getiren sebep de, işin bu vechesiyle “eşya ve hadiselere teshir etme” davasıdır. Derinliğine fert, genişliğine cemiyet bağlamında “Allah diyebilme” ve “Allah dedirtebilme” davasıdır!..

“Her şey, her şey şu tek müjdede; 
Yoktur ölüm, Allah diyene
Canım kurban, başı secdede, 
İki büklüm, Allah diyene

Akıl, kırık kanadı hiçin; 
Derdi gücü 'nasıl' ve 'niçin'...
Bağlı, perçin üstüne perçin, 
Benim gönlüm Allah diyene...”

Ve müminin, ölümü ile bayram ettiğini, Rabbinin rızasını kazandığını ümit edebiliriz. Allah bizleri; ölümüyle sevinen bahtiyar kullarından eylesin…

“Ölüm ölene bayram, bayramda sevinmek var
Oh ne güzel bayramda tahta ata binmek var.”

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi