Bu sayfayı yazdır

"Gözüm Kesmiyor!.."

Yazan: 20 Nisan 2019 2931

“Sıratı geçecek imanım var da, aşkından geçmeye gözüm kesmiyor…” Anadolu insanının ruh surlarını döven giranlar giranı bu sözlere; ne yazık ki sözün nasıl bir mana ifade ettiğinden bihaber, Anadolulu hüviyetinde insanlarının dinlediği “Gözüm Kesmiyor” isimli şarkıda rastladım. Yakinen tanıdığımız, hepimizin bildiği meşhur şarkı sözü… “Acziyet” ve “özgüven” sözcüklerinin bu cümledeki kavramlar olması demek, ateşle barutu yan yana getirmek gibi bir şey değil midir?.. Kendini, “gözüm kesmiyor” nakaratına ninni misali kaptıran insanımız, “Neye özgüven?”, “Neye acziyet?” Sorularını sorma konusunda özgüvensiz ve aciz…

Oysa toplum hayatına ışık tutacak, insanımızı oturup düşündürtecek, dertlendirecek, hülasa hakiki bir tasa vasıtası olacak bir söz şöyle olmalı:

“Aşkından (şarkının hitap ettiği beşer yare olan aşk) geçecek iradem var da, sıratı geçmeye gözüm kesmiyor!..”depositphotos 172517682 stock photo a microphone with handcuffs

Mesele, ibaredeki “iman”a güven değil, beşeri aşkla imanı koymuş olduğu nispet. “Onu her halükarda hallederiz de, senin aşkını ne yapacağız?” kabilinden kullanılmış, dillere pelesenk olan bu ve benzeri sözler, cemiyetimizin imanı ile fikri arasındaki yıkılmış köprülere ayna tutmaktadır. Koyulan ölçüler, kullanılan teşbihler, verilen sözler dikkatten uzak; “sonu nereye gider” kaygısı taşımamakta!.. Dil sürçmesi olsa, yine bir açıklaması var. İnsanımız bunu bilinçli bir şekilde, bağıra bağıra söylüyor! Ağızdan dökülen, gönülden geçenlerdir. Ya dil ile kalp arasında rabıta eksikliği, ya da kalpten geçenlerde bir sıkıntı var… “Ameller niyetlere göredir” hadisini doğru algılayamayışımız gibi bir hakikat var ortada. Her yapılan yanlış, “benim niyetim farklı”, “benim kalbim temiz”, sözleriyle halının altına süpürülmekte. Oysa amel niyetin doğrultusunda olmalı. Niyeti amele hizmet ettirme çabası beyhude. Ameli niyete hizmet ettirmek olmalı şiarımız.

Bu yüzden, bahsi geçen şarkı sözü gibi yüzlercesindeki iman hırsızı, şirk dolu bu sözleri, kendini ezginin ahengine kaptırıp; normal bir cümle kurarmışçasına gönül rahatlığıyla kullanabilme cesaretinden, milletimizi korkutacak, kollayacak gerçek sanat adamlarına ihtiyacımız var… Ve bu sanatçıları yetiştirecek, onlara müspet manada yön verecek devlet adamlarına ve alimlere… Problem de tam olarak burada işte! Yetiştiremiyoruz… Çünkü mutlak sanata değebilecek bütün müesseseleri ortadan kaldırmayı şiar edinmiş Kemalizm kamyonu, kendini Batıdan gelmiş bütün pisliğiyle Anadolu coğrafyasına devirmiş ve bizi içinden çıkılması zor bir heyulayla baş başa bırakmıştır!.. İşte, dergimizin ikinci sayısında bahsi geçen Fazıl Say… Sanatın içinde, sanata milyonlarca mil uzak, “nota avcısı” değil “rota avcısı”, Kemalizmin piyano başındaki küfür bestecisi (sözde) sanatkar… Sanatın hakikat bağlarından o kadar çözülmüş, o kadar kopartılmışız ki, bu millet “Fazıl Say aşağı, Fazıl Say yukarı” deme gafletine terk edilmiş vaziyette. Bu sıralar bir curcuna almış başını yürümekte. “Cumhuriyet bestemizi Fazıl Say yapacak!” Ne denli aciz olduğumuzu sokak sokak megafonla ilan eder gibi… “Cumhuriyet bestesi” ve “Fazıl Say”… Bu, Kemalizmin tahakkümü altında oluşumuzun resmi beyanıdır! Sadece melodik bakmak, ahengi yitirmek, buna itti insanımzı…maxresdefault

Kemalizmin tahakkümünde kaybolan, sanatçılarımızdan ziyade “sanat anlayışımız” oldu. Hamdolsun, bu anlayışı milletimize hatırlatan güzel insanlar da geldi. Misal, Üstad Necip Fazıl Kısakürek… “Efendimden aldığım ilahi besteyi notasından hiçbir falso yapmaksızın kıyamete kadar sürdürecek gençliği bekliyorum.” der. Yani “beste hazır, çalınmayı bekliyor!” diye haykırır adeta… Üstadla aralarında sathi bir isim benzerliği olan Fazıl Say, kaç beste yapsa, kaç “Cumhuriyet bestesi” hazırlasa bu “ilahi beste”nin muharririyle aşık atabilir, ona benzeyebilir ki!..

Ancak, yine Kemalizmin idraklerimizi iğdiş etmesi sonucu, hakiki sanatın yolbaşçılığını yapan büyükleri de anlamıyoruz. Nitekim, yazımızın konusu olan şarkı sözleri; meflucun bir uzvunun felçliğine örnek… Daha nerelerimiz ve nelerimiz felçli… Ölüsü olan “ben böyle kaderin…”, fakirlik yaşayan “Allah beni görmedi…”, kız arkadaşından ayrılan “neden hep ben?..” Ve yüzlercesi… (HAŞA)… Hepsine binlerce kez (HAŞA)… Allah’ın takdiri; kimsenin, üzüntüden ne dediğini bilmediği bahanesi veya “sanat maksadı(!)” gibi sözde sebepler altında, ağır ithamlarla karşı karşıya kalacak kadar basit ve önemsiz bir mesele, bir mefhum değildir ve bu ithamlara cüret meşruiyeti veremez! Dediğimiz gibi; ağızdan dökülen, gönülden geçenlerdir.

Her lafta da dikkat mi edilmeli, her şarkıya da dikkat mi kesilmeli, her aşk sözü de muvazeneli mi kurulmalı? Hepsine evet! “Her şeye de din diyanet karıştırılmaz ki canım!” da diyemeyiz. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in deyişiyle, “İslam’a nüfuz etmeden bu alemde nüfuz edebileceğimiz hiçbir şey yoktur!”

Ve bahsimizdeki malum şarkı sözüne karşılık diyoruz ki;

“Allah’ım, itikadım tam, amellerim güdük… Sana layık olmaya dahi layık olabilmek şeref, sana tam layık olmayı gözüm kesmiyor…”

Özkan Yıldırım