Necip Fazıl'ın Ahlâk Mefhumuna Bir Bakış

Yazan: 18 Nisan 2020 2321

Necip Fazıl’ın ahlak anlayışı aslında insanı yaratılışından gelen özüne döndürme çabasıdır. Asr-ı saadetten günümüze kadar süzülerek gelen ahlaki bozulma insanın, toplumun yaratılış gayesini unutmasından ileri gelmektedir. Nitekim insanın yaratılış gayesini Allah Teala, Zariyat suresi 56. Ayette belirtmiştir. “Ben insanları ve cinleri yalnız bana kulluk etsin diye yarattım”. İmam Kurtubi(r.a.h.) bu ayet-i kerimeyi “CÂMİ‘li-AHKÂMİ’l-KUR’ÂN’”da tefsir ederken ayetteki “الا ليعبدون “İBADET etsinler diye” geçen lafzını “الا ليعرفون” “Beni tanısınlar” olarak tefsir etmiştir. Ayetin mealini ve tefsirini birlikte tefekkür edecek olursak Allah’ı tanımak, ibadet etmekten geçtiği gibi tanıma işlemi daha yoğun bir mesaiyi gerektirmektedir. Dikkat edilirse beni bilsinler lafzı kullanılmıyor tefsirde, tanısınlar lafzı kullanılıyor. Bilmek ve tanımak arasındaki farkı şöyle izah edelim: Bardağın içinde zehir olduğunu bilirsiniz fakat zehri tanımanız için onu içmeniz gerekir. Bu da yetmez damarlarınızda hissetmeniz gerekir. Bu bağlamda bakıldığı zaman tanımak bir aksiyon işidir. Hakka’l Yakîn derecesidir ve modern çağın en büyük aksiyonerleri ariflerdir. Çünkü hakiki ariflerin hayatına baktığımızda sürekli iman merdiveninin hep en son noktasına ulaşmak için çabaladıklarını görürüz. Üstad Necip Fazıl’ın ahlak mefhumu, bir bakıma müminlerin aksiyon ruhunu kaybetmelerinden yakınmasıdır.

Tıpkı Yûnus’un dediği gibi “Zehirle pişmiş aşı yemeye kim gelir?”

Esasen ahlak kelimesinin köküne baktığımız zaman “خلق” fiilinden türemiş bir kelimedir ve bu kelime “yaratmak, huy, karakter mizaç“ gibi anlamlara gelir. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerimde Hz. Peygamber(SAV)’e ithafen;

وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ[1]

“Şüphesiz sen çok yüce bir ahlak üzeresin”

Buyurmuştur. Her konuda önderimiz olan, Allah Teâlâ’nın bir kutsi hadisinde “Sen olmasaydın eflaki yaratmazdım” hitabına mazhar olan varlığın tacı Hz. Peygamber(SAV) ahlak anlayışımızın kemal noktasında yer alır. Nitekim Hz. Peygamber Ebu Hureyre(r..a)’den gelen bir rivayetle;

إِنَّمَا بُعِثْتُ لِأُتَمِّمَ مَكَارِمَ الْأَخْلَاقِ

“Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim”[2] buyuruyor. Hadisin farklı rivayetlerinde;

إنَّمَا بُعِثْتُ لِأُتَمِّمَ صَالِحَ الْأَخْلَاقِ[3]

“Ben Salih ahlakı tamamlamak üzere gönderildim”

Buyuruyor. Buradaki “صَالِحَ" kelimesi için sözlüğe baktığımızda bizi;

“İyi, erdemli, doğru, dürüst, faydalı, faziletli, ehil, geçerli, becerili, hak tanır, muteber, adil, usta, dürüst, sadık görevine bağlı, bol ihtisas sahibi” anlamlarını karşılar. Ve ne yazık ki bugün cemiyetimizde bu manaların neredeyse hiçbir karşılığı kalmamış, iyiliğin yerini kötülük, erdemin yerini fırsatçılık almış durumdadır. Dürüstlüğün tekelciliğini yapıyor kimseye bırakmıyoruz, faydayı egoizmle katlediyor, faziletliyi kazuletle def ediyor, ehil olanı geri itiyor ehlileşmemiş olanlara görev veriyoruz. Adalet yerine ataleti, adiliği bir meziyet biliyor, ihtisas sahibi olmak yerine inhitat devrimize ıslık çalıyoruz. Halimiz bundan ibarettir. Ve biz özümüze, yaratılışımıza dönmedikçe kemâlden zevale düşüşümüz devam edecektir. O halde efendiler! Vakit özümüze dönme vaktidir! İtimadımızı, itikadımızı, itikâfımızı düzeltme vaktidir!

لا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۜ

(Bir millet kendi durumlarını değiştirmedikçe Allah onların durumlarını değiştirmez)

(R’AD ,11)

 

[1] Kalem, 4

[2] Camiu’Sahih, li sünen ve’l mesanid, c.9, s. 494

[3] Camiu’Sahih, li sünen ve’l mesanid, c.9, s. 494

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi