Bu sayfayı yazdır

Durun! Bu Cadde Çıkmaz Sokak

Yazan: 02 Eylül 2019 3451

Mustafa Kemal'i kemalistlerin elinden alıp müslümanların eline vermek... Neler oluyor yahu? Gardaş, siz değil misiniz Kemalizmin tunçtan kırbacı altında inleyen, inletilen? Tarihi seyrinde kimler geçmemiş ki bu zulüm değirmeninden? Büyük bildiklerimizin hepsine uğramış Kemalizm kırbacı. Süleyman Hilmi Tunahan deyince kim hürmet tavrı takınmaz bu memlekette? Yahut Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin adı geçince? İskilipli Atıf Hocanın ismi kulaklarımızda yankılanınca hangimizin ciğeri yanmaz? Said Nursi deyince uğradığı zulmü kim bilmez bu memlekette?..Adnan Menderes'in sonunu hazırlayan iyi bir kemalist olmaması değil mi? Kemalizmin yazılmamış kanunlarına yeterli sadakati göstermiş olsa idi asılacak mıydı? Hani geçenlerde Tayyip Erdoğan için "Bir bira içseydi herşey çok farklı olabilirdi." demişlerdi ya. O hesap...

            Gardaş de hele ne oldu da hesap değişti? Seni ezeni ezilmene vesile olanı ne diye bağrına basar oldun? Kemalizmin sesi değil mi "Kâbe Arabın olsun, Çankaya bize yeter." diye höyküren? Tarih kurumuna tarihimizle bağlarımızı kökten kesmek için Hititlerle akrabalık iddia ettiren? Söyle gardaş ruh kökümüzle bağımızı kesip kızlarımızı soyup Avrupa'nın önüne atan kim? Amerikan Conisi gelecek diye yol boyu kerhane açıp ilan veren, mevcutlarını da boya badana eden kim? Sizin bu tavrınız bana şu hikayeyi anımsattı aniden. Hani şadırvanda abdest alırken ensesine tokat patlatılan 3 adam hikayesi… Şeriat, tarikat, hakikat mevzuu…


            Talebenin biri ders almak için bir gün bir dervişin yanına girmiş. Oldukça da istekli ve meraklı bir talebeymiş. Her şeyi merak ediyor, durmadan soru soruyormuş. Bir gün dervişe;

            “Efendim; şeriat, tarikat ve hakikat nedir?”

           

            Derviş o anda cevap vermemiş. Birlikte camiye namaza gitmişler. Şadırvanda üç adam yan yana abdest alıyormuş. Derviş, talebeye;

            “Git şu baştaki abdest alan adamın ensesine bir tokat at.”

            Talebe gitmiş okkalı bir tokat aşık etmiş. Adam da hiddetle geriye dönmüş, aynı şekilde tokat atarak karşılık vermiş. Talebe yüzü kızarmış bir şekilde dervişin yanına geri gelerek;

            “hocam, bu ne?”

            Derviş ise;

            “Bu Şeriattır. Eden karşılığını bulur. Hüküm zahire göredir.”

            Derviş talebesine;

            “Git diğer adama da bir tokat at!”

            Diyerek abdest alan diğer adama göndermiş. Talebe yine denileni yapmış. Adam hiddetle geriye dönmüş, talebeye sinirli sinirli bakmış ve abdest almaya devam etmiş. Talebe hocasının yanına gelmiş;

           

            “Hocam, bu ne?”

           

            “Bu tarikattır. Adam tokadın geldiğini biliyor, fakat kimin elinden geldiğini bilmiyor. Onun için dönüp sana hiddetle baktı.”

            Derviş öğrencisini abdest alan üçüncü adama göndermiş. Talebe aynısından bir tokat da o adama atmış. Adam ise hiç dönüp bakmamış, durumunu hiç bozmamış, hiçbir tepki vermemiş, şevk ile abdestini almaya devam etmiş.Talebe oldukça şaşırmış ve merakla hocasına sormuş;

            “Hocam, peki bu ne?”

            “Bu hakikattir. O adam ise tokat nereden gelirse gelsin, kimden geldiğini biliyor.”

            İyi de be adam Allah'ın ahkâmının uygulandığı topraklarda kafana vurana sessiz kalmana eyvallah, gönlümüz buna razı da, MEDENİ kanunu İsviçre'den, ceza kanununu İtalya'dan, idare hukukunu Fransa'dan, bilmem neyini nereden aldığın, alıp çorba yaptığın bu adalete hasret topraklarda, yediğin tokadın eli yere düşmeden patlatmazsan bir tane, o el seni şadırvanda soyar da soyar. Önce sarığını alır başından sonra takkeni, gömleğinin yakasından tutar oraya bir papyon bağlar da dolaştırır. Nereden çıktı bu furya gardaş de hele? Bizim mahallenin delikanlıları karşı mahallenin serserileri ile ne ara ahbap oldu? Daha düne kadar bu sokaklarda salyangoz satılmasına müsaade etmeyen erler, şimdi kendileri tezgah açmış. Yahu Allah Kitabında demiyor mu;

            "Siz onların inandıklarına inanmadıkça onlar size dost olmaz."

            Nedir bu sizi ilk fırsatta boğacak olan ayıya karşı muhabbetiniz? Kedinin karşısında aslanlığınızı unutup sessiz kalmanıza gönlümüz razı değildi lakin alışmıştık. Yav gardaş miyavlamak nerden çıktı? Karşı mahallenin putunu ne diye getirip camimizin içine soktunuz? Sana ne oldu da dinine, diline, ırzına, ahlakına, benliğine, tarihine kastedenin, edenlerin sesi oldun? De hele gardaş ne oldu? Biz seni karşı mahallenin sesini nefesini kesersin diye beklerken, kurmayların onların nefesini kendi nefesi, onların putlarını da kendi putları yaptı? Buradan bakınca öfkeni göremiyoruz, yakınından haber alınca kızgın sesini de duyamıyoruz? Eğer ki mesele rey ise bilinsin ki bu çırpınış size rey kaybettirir. İnşallah kaybettiğiniz de sadece rey olur. Yok mesele rey değilse siz çoktan yaşanmaya değer hayatın anlamını kaybetmişsiniz demektir ve artık reyden başka kazanacak bir şeyiniz de bulunmamaktadır gardaşım bu cadde çıkmaz sokak.

            İşin en başındayız, kendi celladına aşık bir milleti uyandırma aşamasındayız. Tek partinin, milletin ruh köküne yapılan taarruzu, toplumu sosyal, kültürel her alanda kıskaca aldığı dönemde yaptığı devrimleri (devrilen aslında biziz) konuşmak yerine kağıttan gemi yapıp yağmur suyuna bırakırcasına gündemimizi belirliyoruz. O dönem icra edilen devrimler tabi ki konuşuldu tartışıldı, halen konuşulup tartışılıyor. Lakin 3-5 profesör bu yanda 3-5 o yanda karşıt görüş adıyla sunulan programlarda farklı zamanlarda farklı hadiseleri ele alıp, değerlendirip evlerine dönüyorlar. Sonuç mu? Malumat vermekten ötede değil. Evet bunlar yapıldı, evet bu yanlış, haklısınız olmamalıydı. Eee? Yanlıştan dönelim. Olmaz efendim ilkeler. Yanlıştı ya hani? Olsun dönemeyiz.

            Bilinen bir gerçektir ki insan kelimeleriyle düşünür. Kelimeleriyle hayal eder. Sırf İslami bir hava tüttürüyor diye dilimize yerleşmiş Türkçeleşmiş kelimeleri bir adamın ağzındaki dişleri sökercesine söküp atarsanız dilimizden, işte böyle dişsiz bir adamın konuşması nasıl anlaşılması güç bir durum ifade ediyorsa topyekün bir milleti bu dereceye düşürmüş oluyorsunuz. Nitekim "Türkçe de lastik gibi efendim nereye çeksen oraya uzuyor." sözü biricik kurtarıcınız oluyor.allahındüşmanları

            Peki laisizma? Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması öyle mi? Bu dayatma milletin bağrına saplandığı dönemde, imamlar kaymakamlara şöyle mi diyordu "Ya dediğimi yaparsın ya da günahlarını insanlara anlatırım". Yahut kendisine zıt giden birini dinden çıkarmakla mı tehdit ediyordu? Tersinden menfaat sağlamak için arsa mı satıyordu yoksa cennetten? Dinimizde bunlar yoktu ama Fransa'da fazlası vardı ve halk ve güdücüleri artık dayanamayacak bir hal alınca bunların elindeki büyülü gücü almak, devlet işlerini din adamlarının nefsani boyunduruğundan kurtarmak namına böyle bir işe giriştiler ve başardılar. İyi de bizle ne alaka bizim din adamlarımız ekseriyetle devletçi olmuş, hatta devletin işine gelecek fetvaları vermek için sınırları zorladıkları da olmuştur. Laiklik, çığırından çıkmış papazların karşısında haysiyetini koruyan halkın duruşudur ama Müslümanlara uygulanması tam bir felakettir. Bizdeki anlayış öteden beri din-ü devlettir. Ve iç içedir. Yolsuzluk da, hırsızlık da, rüşvet de, adam kayırmacılık da İslam'dan uzaklaşma ile orantılı olarak biri arttıkça diğeri azalmış, biri azaldığında diğeri artmıştır. Bizim hasretini çektiğimiz din-ü devlet inşallah istikbalin parlayan yıldızıdır ve bugün bu noktadan bakıldığında gören gözler için tüm ışıltısını saçmaktadır.

            Kılık kıyafetimiz, şapkamız... Kişi elbisesiyle karşılanır, ilmiyle ağırlanır ve ahlakıyla uğurlanır düsturundan geldiğimiz nokta neresidir? İslamın kadını en kıymetli elmaslar gibi sakladığı ve onu muhafaza altına aldıktan sonra cemiyetteki yerini tayin ediciliğinden, bir meta olarak tüketiciye sunulan bir mal derekesine düşüren, ucuz çakıl taşı muamelesine maruz bırakan nedir? Ya örtünmeyi kapatmak olarak algılayan ve vücudunu tek açık nokta bırakmayacak şekilde kapatan, bunu yaparken de sımsıkı saran, vücudu kapalı ama herşeyi açık kadın? Örtünmek... Setr etmek... Gizlemek... Ölçüleri belli... Şeytanın karşımıza diktiği moda denilen illet de belli. İşte ruh ve nefs. Peki ya erkek? Ailenin ve toplumun güdücüsü... İslam haysiyet ve şerefine yakışır, heybet ve vakarını üstünde taşıyıcı kıyafetlerle mi meydandadır yoksa kısa pantolonu, yarım çorabı, yarı ilikli döşü açık gömleği, iki yandan kazınmış tepeden uzatılmış saçları ile hangi sirkten geldiğini belli edici tek özelliği bulunmamasına rağmen cemiyeti sirk meydanına döndürmemiş midir? Bizi bu derekeye düşüren temel saik nedir?

            Daha yazacak ne kadar mesele olduğunu tahmin edersiniz de bize bunu reva görenlere ne buyurursunuz? Bunları konuşuruz yazarız ama iş düzlemeye, düzenlemeye, toplamaya, toparlamaya geldi mi orda duruyoruz. Neden mi? Çünkü bize bunları yapanları seviyoruz. Onlara aşığız. Celladımıza olduğu kadar Allah ve Resulüne sadık ve bağlı değiliz. İyiliği emret, kötülükten men et emri mucibince kalplerimizde billurlaşan duygu hüzmesi, kendini başıboş bir cemiyette nemelazımcılık ve banenecilik hissine  bırakmıştır. Vatanı söğüt ağaçlarıyla donatıp dallarına hüma kuşlarının yuvalandığı bir cennet bahçesine çevirmenin ön koşulu, Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek olduğuna göre ve biz halihazırdaki halimizle daha yolun başında olduğumuza göre cemiyetin bahsedilen ve edilmeyen tüm hastalıklarına şifayı bulabilmesi için ön koşul Allah'ın dostlarına dost, düşmanlarına da düşman olma koşuludur. Aileden başlayarak önce millete sonra tüm insanlığa tebliğ ve ilan edilmesi gereken husus Allah içinliktir. Bu mevzuu milletin kalbine nakşettiğimizde kadın cemiyetteki hasret duyduğu mevkiye parmağındaki ojeyi söküp kendi tırnaklarıyla çıkacak, erkek sirk maymunluğunu terkedecek, dilini geliştiren millet hayal edecek, düşünecek ve gelişecek, devleti inandıklarının emrine verici bir kuvvet haline getirdikten sonra onun emrine girecek ve tabi olacak bir zemin oluşacaktır. Yeter ki bu aziz milletin gözündeki bağı çözüp aşkının elindeki baltayı ve ardında yere serilmiş dalların bizim ruh kökümüze ait olduğunu gösterebilelim.

Metin Karakaş