Bu sayfayı yazdır

Dil Belası

Yazan: 17 Temmuz 2020 2581

 

Yazıma, ilk devir İslam alimleri ve onların izinde giden daha sonraki alimlerin -Allah hepsine rahmet eylesin- yaptığı gibi, okuyacak kimselerin yazıyı düzgün bir niyetle okumalarını hatırlatmak için şu hadis ile başlıyorum:

“Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti Allah’a ve Resûlü’ne varmak, onlara hicret etmek ise eline geçecek sevap da Allah’a ve Resûlü’ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.”

(Buhari, Bed’ul- vahy, 1)

Çağımızın veya daha özel bir tabirle çağımızdaki Müslümanların türlü türlü sorunları vardır. Bu sorunlardan biri de Allah'ın (cc) bir sanat harikası olarak yarattığı, bakıldığında hacim itibariyle küçük ama üzerinde biraz tefekkür edildiğinde yaptığı işler bakımından maddi ve manevi olarak vücudun diğer organlarından daha büyük bir organ olan “dil”dir.

Dile sözlük anlamı olarak baktığımızda; insanlar arasında anlaşmayı sağlayan, kendine özgü kuralları olan ve insanlık ile birlikte gelişen, temeli tarihin bilinmeyen zamanlarında atılmış, harflerden oluşan toplumsal bir kurumdur. Peki, gerçekten de dilin amacı sadece başka insanlarla konuşmak veya anlaşmak mıdır? Olaylara bir materyalist gözüyle bakarsak dilin amacı aslında sadece budur. Ama ahiret inancı olan bir insan olarak bakarsak dilini şeriat ölçüleriyle kontrol eden birinin kurtuluşa erebileceğini, dilin aslında büyük bir kurtuluş aracı olarak görülmesi gerektiğini söyleyebiliriz.

“O gün kendi dilleri, elleri ve ayakları aleyhlerinde yaptıklarına dair şahitlikte bulunacaklardır.” (Nur Suresi, 24. Ayet)

Dilini şeriat ölçüleriyle kontrol eden bir insanın kurtuluşa erebileceğini söyledik. Peki, dilimizi şeriat ölçüleriyle kontrol etmemiz için ne yapmamız gerekiyor? Veya nasıl bir yol izlemeliyiz? Dil belasından kurtulmanın en kestirme yolu sükût etmektir. Aslında sükûtun en kestirme yol olmasındaki amaç, konuşmadan kaynaklanan afetlerimizin çok olmasıdır. Mesela; yalan, gıybet, bâtılı savunmak, çirkin söz söylemek, kendini veya başkasını aşırı övmek, bunlar dilin afetlerindendir. Yazının amacından sapmaması için örnekleri az tuttum ama tabii ki de bu konuda pek çok örnek verilebilir. İnsanın saydığımız bu belalardan teker teker kurtulması biraz zor ve nefsine ağır geldiği için sükût bu yüzden en kestirme yol olarak gösterilmiştir. Ayrıca Peygamber Efendimizin (sav) şu sözü de sükûtun önemini gün yüzüne çıkarmaya yeter;

“Susan kurtulmuştur.” (Tirmizi 4/660)

Dil, dünya tarlasına ektiğimiz amellerin heba olmasının nedenlerinden biridir dedik. Ayrıca kurtuluş için de kestirme bir yol söyledik, bu da; sükût idi. Peki dilimizin sonsuz kurtuluşumuza engel olmaması için başka neler yapmalıyız? Günlük hayatta hepimizin sık sık yaptığı diğer bir deyişle günümüzün trendi olmuş boş, fuzuli ve çirkin sözler söylemektir. Modernizmin etkisiyle idrakleri iğdiş edilmiş topluluklarda sıklıkla görülen bu haslet daha da kötüye gitmektedir. Bu hasletin önüne geçmek nefsimize çok ağır gelse de bireysel bağlamda elimizi taşın altına koymalı, en azından bu belanın daha kötüye gitmesini engellemeliyiz. Bu belaları engellemenin diğer bir yolu da iyi arkadaşlarla birlikte olmaktır. Keza Mehmed Zahid Kotku Hazretlerinin de dediği gibi; “Ne kadar iyi olursan ol. İstersen evliya ol. Arkadaşın kötü ise yoldan çıkarsın.” Ne kadar güzel ve anlamlı bir söz değil mi? Tabii ki boş, fuzuli ve çirkin söz söyleme afetlerinin hepsi arkadaş vesilesiyle bulaşır demek haksızlık olur. Böyle yaparsak nefsimizi tatmin etmiş oluruz. Ama bu hasletlerde arkadaşların ve çevrenin önemi azımsanmayacak kadar çoktur. Peygamber Efendimizin (sav) şu hadisi arkadaşın önemini açıklar niteliktedir:

“Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” (Ebu Davud, Edeb, 19 / Tirmizi, Zühd, 45)

Dilin bir başka afeti de türlü kılıflar uydurduğumuz, hatta bazılarımızın artık olmazsa olmazı haline gelmiş gıybet ve dedikodudur. Gıybet kelime manasıyla, duyduğu zaman insanın hoşuna gitmeyen, gıyabında yapılan konuşmadır. Dedikodu ise diğer bir ismiyle nemime; başkasının sözünü, aleyhinde konuşulan kişiye haber vermektir. Dedikodunun hakikati, sırrı açığa çıkarmak, açıklanması hoş görülmeyen şeyi açıklamaktır. Allah (cc) Kur’an-ı Kerim’de gıybeti nass ile kötülemiştir:

“Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölü kardeşinin etini yemek ister mi? Bundan tiksindiniz (değil mi?).” (Hucurat Suresi, 12. Ayet)

Ayette gıybet yapan, ölü eti yiyen kimseye benzetilmiştir. Günümüzde her sokak başında yediden yetmişe herkesin maalesef yaptığı ama ayetle kötülenmiş olan gıybet, çağımızın ve daha önceki çağların vazgeçilmez bir afetidir. İmam Gazali Hazretlerine göre-Allah ondan razı olsun- gıybet belasından kurtulmanın yolu tafsildir. Tafsil; kişiyi gıybete sürükleyen unsurlara bakması ve onu gıybete sürükleyen unsurları önlemesi ile mümkündür. İnsan gıybet ettiği zaman aklına Allah’ın (cc) gıybeti kötülediğini ama kendisinin kötülenmiş bir şeye cüret ettiğini getirmesi ve bu formül ile gıybet belasından kurtulması elzemdir.

Dil belasından kurtulmak için birçok tedavi formülü sunduk. Bunlardan bazıları; sükût ve tafsildir. Ancak spesifik olarak dil belasından, genel olarak ise birçok beladan kurtulmak için iki şey çok önemlidir. Bunlardan birincisi ihlaslı olmak, ikincisi ise Allah'ı (cc) sık sık anmak yani zikretmektir. İhlaslı olmak dinimizin yapı taşlarından biridir. İmam Ebü’l-Kâsım el Kuşeyri ’ye göre ihlas; ibadeti sadece -yüceliğine yakışmayan her türlü noksanlıktan münezzeh olan- Allah için yapmaktır. İhlas, kulun yaptığı ibadet ve tâatle, başka bir şeye değil, sadece Allahu Teâla’ya yaklaşmayı istemesiyle kazanılır. Allahu Teâla’nın rızasını kazanmayı değil de başka bir varlığa yaklaşmayı, insanların takdirini kazanmayı, onlar tarafından övülmeyi gözetmek ihlasa engeldir. İkinci madde olan ve Ahzâb Suresi 35. ayette dillendirilen zikir, Allah'ın (cc) sevdiği ve kurtuluşumuza vesile olarak gördüğü bir araçtır:

Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar; mümin erkekler, mümin kadınlar; ibadet ve itaat eden erkekler, ibadet ve itaat eden kadınlar; özü sözü doğru erkekler, özü sözü doğru kadınlar; sabreden erkekler, sabreden kadınlar; gönlünü ibadete vermiş erkekler, gönlünü ibadete vermiş kadınlar; (Allah için) yardım yapan erkekler, yardım yapan kadınlar; oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar; iffetlerini koruyan erkekler, iffetlerini koruyan kadınlar; Allah’ı çokça anan erkekler, çokça anan kadınlar; işte bunlar için Allah büyük bir ödül hazırlamıştır.”

Her türlü kerem ve ihsanı elinde bulunduran Allah (cc), o büyük gün geldiğinde dilimizin bir canavara dönüşüp bizi felakete sürüklemesini değil de, bir bülbüle dönüşüp sonsuz hayra sürüklemesini nasip etsin.

Peygamber Efendimizin de (sav) buyurduğu üzere:

“Hayır dışında dilini tut, Şeytanı yenersin.”

Kerem Köse