Eziklik Psikolojisi

Yazan: 15 Kasım 2019 2886

Hasmınızın gözünde küçük gözükmeye başlandığınız andan itibaren erimeye ve yok olmaya başlamışsınız demektir. Hasmınızın sırtını yere getirebilmenin ilk şartı, evvela psikolojik üstünlüğe sahip olmanızdır. Bu üstünlük, Allah Resulü’nü, diğer peygamberlerden ayıran hususi vasıflarından birisidir. Hadis meali:

“Benden evvel hiç kimseye verilmeyen beş şey (hep birden) bana ihsan edildi.

  1. Bir aylık yola kadar (düşmanlarımın kalbine) korku salmakla yardım edildim.
  2. …” (Buhârî, Teyemmüm, 1)

Hadis devam ediyor, lakin biz mevzumuzla alakalı olan kısmı verdik sadece. Allah Resulü’ne verilen bu hususi vasıf, O’na(SAV.) bağlılıkta sadakat belirtilirse eğer O’nun(SAV.) ümmeti olan bizlere de verilir. Zira her ümmet, bağlı olduğu peygamberin bâtınî cihetinden hissedardır. Abdülhakim Arvasi Hazretleri “Ashâb-ı Kirâm” isimli risalesinde bu hususla alakalı çok mühim bilgiler verir ve şöyle der:

“… Ashâb-ı Peygamberî sallallahu aleyhi vesellem, enbiya-i izâm aleyhimü’s salatü vesselam adedince oldukları ve her birinin bir Nebîyyi zişan sıfatında olduğu ve zîr-i kademinde bulunduğu erbab-ı ilm ve irfan nezdinde malum olduğuna göre, Ebubekir es-sıddık radiyallahu anh, Peygamberimiz Server-i âlem sallallahu aleyhi vesellemin zîr-i kademinde, İmam-ı Ömer radiyallahu anh Musa aleyhisselamın; İmam-ı Osman radiyallahu anh Nuh aleyhisselamın; İmam-ı Ali radiyallahu anh İsa aleyhisselamın; Muâviye radiyallahu anh da hilâfet ve ibtilâ ve tevbe itibariyle Davud aleyhisselamın zîr-i kademlerindedir ve onlara müşabihtir...”

Mealen, “Allah Resulü’nün ashabının sayısı, daha evvel geldiği rivayet edilen (124 bin) peygamber sayısıncadır. Ve her sahabede bir peygamber sıfatı tecelli eder ve her sahabenin, kendisinde tecelli eden sıfatın sahibi olan peygamberin ayaklarının altında (zîr-i kadem) olduğu ilim ve irfan erbabına malumdur. Buna göre Hazreti Ebubekir, Peygamberimiz’in(SAV.) ayaklarının altında; Hazreti Ömer, Musa aleyhisselamın; Hazreti Osman, Nuh aleyhisselamın; Hazreti Ali, İsa aleyhisselamın; Hazreti Muâviye de hilafet, belaya/musibete uğramak ve tevbe bakımından Davud aleyhisselamın ayaklarının altındadır ve ona benzerdir...” der Abdülhakim Arvasi Hazretleri…

Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin verdiği bu malumattan da anlaşılıyor ki; liyakat belirttiği takdirde bu ümmet, Allah Resulü’nün bâtınî cihetinden hissedar olduğu gibi aynı zamanda daha evvel geldiği bilinen ve rivayet edilen peygamberlerin bâtınî cihetlerinden de hissedardır. Yeter ki hayattan ümidini kesmiş biçareler gibi olmayalım ve ümmet olarak eziklik psikolojisinden kurtulalım.


İslam âlemi olarak bizdeki bu eziklik psikolojisinin izleri ve kökleri eskilere dayanır. Bunun en önemli dönüm noktası şüphesiz Tanzimat Fermanı’dır. Tanzimat Fermanı, devlet olarak bizim aslında batının her sahadaki üstünlüğünü kabul etmemizle birlikte kendimizden nefret etmeye başlamamızın da ilanıdır. Dünyanın en iğrenilesi şeyi, karakterini ve şahsiyetini kaybetmek pahasına bir milletin başka bir milleti taklit etmesidir. Her şeyden önce insan samimi olmalı… Kâfir ise küfründe, Müslüman ise imanında samimi olmalı… Konjonktüre göre esneyen ve her tarafa dönebilen bir baş, baş olma liyakatinden de hakikatinden de mahrumdur. Kendisine kota konulan bir İslam da asla gerçek İslam değildir! Nasıl ki kalenin etrafını çevreleyen surlardan bir tane tuğla eksik olunca artık o sarayın güvende olduğundan bahsedilemezse, İslam’ın vaaz ettiği hakikatlerin bir tanesinden bile vazgeçildiği bir yerde öz Muhammedî İslam’dan bahsedilemez. Ya hep, ya hiç!


Açlıktan bitap düşmüş ve cebinde de bir tek meteliği bile bulunmayan bir insan düşünün… Ama bu insanın cüzdanının bir köşesinde 1 rakamı yazılmış, 0’ları yazmak da sahibine havale edilmiş bir çeke sahip olduğunu düşünün… Bu insan bir lokantanın önünden geçerken gözü lokantanın tezgâhındaki yemeklere ilişiyor ve ağzı sulanıyor… Parasının olmadığını bildiği için de boynu bükük bir şekilde oradan yavaşça uzaklaşıyor… Ne hazin ve aynı zamanda ne komik bir manzara değil mi? Lokantayı satın alacak parayı cebinde taşıyor ama oradan aç ayrılıyor. Bugün İslam âleminin batıya karşı bulunduğu pozisyonun da bu manzaradan farkı yoktur! Paha biçilemez hazinemiz var ama bu hazineyi uluslararası kıymet borsasında yürürlüğe sokacak pazarlamacı dehamız yok.


Her hususta kendisini nispet edeceği bir fikre sahip olmayan adam; dün başka, bugün başka, yarın başka konuşarak sıkıştığı yerde de ezik tavırlar göstermeye mahkûm adamdır! Geçenlerde sosyal medyada, ünlü oyuncu Jean Claude Van Damme’nin Müslüman olduğunu ve Müslüman olduğu için de kendisine baskı yapıldığını, onun ise bu baskılara karşı gerçek bir mümin ve muvahhid tavrı takındığını konu edinen bir haber okudum. Bende oluşan ilk intiba, bu bilginin asılsız olduğu yönünde oldu. Biraz araştırma sonucunda da tahmin ettiğim gibi haberin asılsız olduğunu öğrendim. Hatta meşhur oyuncu, bir tv kanalı tarafından gerçekleştirilen bir etkinlik için Türkiye’ye, Antalya’daki Rixos Sungate’e geliyor ve burada Müslüman olup olmadığı yönünde kendisine bir soru geliyor, o da bu soruya şöyle cevap veriyor:

“Bir röportajımda söylediklerim yanlış yansıtılmış. Orada Müslüman olduğumu söylemedim, öyle bir söz etmedim.”

Jean Claude Van Damme’ye Müslümanlık yakıştılmasının sebebi ise bir röportajda kendisine beslenme ile ilgili bir soru sorulması onun da bu soruya cevap olarak Allah Resulü’nün beslenme ile ilgili tavsiyelerinden birkaç tanesini vermesinden mülhem… Mevzu, bu… Ama gelin görün ki bizdeki ezik Müslümanlar bu haber üzerinden Jean Claude Van Damme’yi neredeyse Bilal-i Habeşi yapacaklar… Hani Bilal-i Habeşi Hazretleri de Müslüman olduktan sonra sahibi tarafından türlü işkencelere maruz kaldı ama bütün işkencelere rağmen imanından dönmedi ya, öyle… Yahu adam teknik bir bilgi vermiş, yıllarca oyunculuk yaptığı ve aynı zamanda spor ile iştigal ettiği için sağlıklı beslenme tekniklerini bilmek zorunda. Bunun için de araştırma yapması lazım. Araştırma yaparken Google’ye “beslenme önerileri” yazınca da Allah Resulü’nün bu hususla ilgili hadisleri ile karşılaşması da ihtimal dâhilinde… Meseleye böyle bakmak varken işi alıp nereden nereye götürüyorlar… Müslüman oldu da bunu kamuoyundan gizliyorsa biz onu bilemeyiz, adı üstünde gizliyordur çünkü. Ama şeriat zahire bakar. Allah Resulü’nün beslenme ile ilgili sözlerinden bir kısmını olumladı diye de kalkıp kimseye bol keseden Müslümanlık dağıtamayız… Kâfir olmadığı halde bir insana küfür isnad etmek ne kadar tehlikeli ise Müslüman olmadığı halde bir insana Müslümanlık isnad etmekte bir o kadar tehlikelidir. Çünkü doğurduğu sonuçlar ve sebep olduğu anlayışlar açısından bu böyledir. Napolyon misal, Mısır’ı işgal etmeye başlamadan önce Müslüman olduğuna dair bilinçli ve planlı olarak Mısır’da haberler yaydırıyor. Böyle yaparak Mısır’ı işgali sırasında Müslüman Mısırlıların kendisine göstereceği mukavemeti biraz da olsa kırmak istiyor. Nitekim başarılı da oluyor.

Müslümanlar olarak hayal dünyasında yaşıyoruz… Batının şahsında küfrün yıllardır İslam âlemine yaptığı tecavüzlerin intikamını böyle asılsız haberler üzerinden almaya çalışarak kendimizi vicdanen rahatlattığımızı zannediyoruz. Ama gerçek, bambaşka… Düşman, kılıcını kuşanmış ve her sahada savaşa hazırlanmış haliyle diri, ama biz bu dirilik karşısında kendimize çeki düzen vermekten imtina edip hayal dünyasında yaşamayı tercih edecek kadar ölüyüz…

İslam âlemi olarak genellikle son üç asırdır, özellikle de son bir asırdır içerisine düştüğümüz bu aşağılık ve eziklik psikolojisinden ancak günü gününe eş geçirmeyi ziyan sayıcı ve her gün heybeye bir şeyler koymayınca da kendisini hıyanette bilici bir ahlaka sahip olmakla kurtulabiliriz. İlimde, fikirde, siyasette, iktisatta, hâsılı bütün iş ve hareket sahalarında böyle bir ahlaka sahip olmamız lazım. Ancak o zaman küfrün belini kırabiliriz…

Ayet meali: “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.”

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi