Robin Hood Tezgâhı...

Yazan: 31 Ocak 2021 2092

Dedim: Şu habere bak ve bana ilk bakışta ne düşündüğünü söyle…

-Gizemli Robin Hood, gene ortaya çıktı ve bakkal defterindeki tüm borçları ödeyerek ortadan kayboldu…

Dedi: Evet, bu hadiseyi biliyorum… Ara ara ulusal kanalların ana haber bültenlerinden verilen bir haber bu… Ne düşünebilirim ki; herkesle beraber düşündüğüm şu: Melek gibi zengin bir insan, insanları incitmeden hayır yapmanın bir yolunu bulmuş ve bu yolu sıklıkla kullanıyor… Kamuoyunun genel görüşü de, takdir hissiyle beraber bu… Adama dua ediyorlar…

Dedim: İşte kamuoyu dediğin senin, bir oyun hamuru gibi ve oyun hamuru da, tabiatı kusmuk, ideali pislik, vaziyeti rezillik olan sistem sahiplerinin elinde… Ana uygun hangi şekil lazımsa, o şekli yoğurmak için her şeyi kullanıyorlar…

Dedi: Yani Robin Hood aslında…

Dedim: Evet Robin Hood aslında fırlatma bir dolandırıcıdan başkası değil… İşte Allah nezdinde seni şahit tutuyorum; ulusal televizyonlardan gazetelere, tanınmış gazetecilerden siyasetçilere kadar, bütün sistem çarkını kendisi için işlettikleri Robin Hood, dev kara paraların aklanabilmesi için uydurulmuş bir masaldır ve bu masaldaki gerçek kişi de kahraman bir hırsız değil, aşağılık bir hırsızdır! Gör bak… Sistemin kendi içinde tenakuzlarının olması ve dahi aynı sistem içinde çekişen tarafların olması, bu dediğimi mutlaka ifşa edecektir… Tabi, iş işten belki de geçtikten sonra…

Dedi: Çok enteresan… Bu iddia tahmine mi dayalı, bilgiye mi?

Dedim: Ne fark eder ki; bakabilenler için hayalî Robin Hood’un gerçek piçliğine dair bilgiler var ama gene sistemin işleyiş şekline bakabilenler için bilgi olmasa da, tahmin yolu açık… Bana gelince; elbette orta yere serpili dağınık bilgileri tanzim ettim ve bu bilgileri terkip şuuruyla karınca da ortaya hakikat çıktı… Ama altını çizeyim; “Bana göre Robin Hood böyle biri!” demiyorum “Robin Hood, mutlaka böyle biri ve ben bu kişiyi tahmin edebiliyorum!” diyorum…

Dedi: Piçlik kesin, ama bu piçliğin piçi muamma…

Dedim: Yüzde doksan dersem, belki muamma demekten de vazgeçersin…

Dedi: Evet, yüzde doksan ise, ortada sadece bir ihtiyat payı var o zaman…

Dedim: Öyle… Ama biz aleni ve ihtimalli mevzulara nispet biçmeyi bırakalım ve basit bir dolandırıcılık hikâyesi olmaktan öte, Pazarcı Süleyman’dan, Cumhurbaşkanı’na kadar, içine çekilmeye çalışılmadık kimse bırakmayan bu iğrenç tezgâha, üzerinde kurulabildiği iğrenç sistem üzerinden bakalım… Toplam resim çok rezil, reziller rezili…

Dedi: Cumhurbaşkanı deyince, manzara çetrefilleşti…

Dedim: Değil mi? Hırsızlar prensi diye anılan bir Norman soylusu tek başına, bir orman soygunculuğu belirtiyordu… İşin içine Kral John’un ismi karışınca, bir anda işler karıştı…

Dedi: Karışmaz mı? Şu an aklımın karıştığı gibi…

Dedim: Her şey, meşhur bir popçu ile piyasanın hayırsever işadamı olarak tanıdığı bir tokatçıyı beraber görmemle başladı… İşkilim yani… Kalbe ilham mı dersin, havatır mı bilmem, gelen bir ilk düşünce ile… Buradan Robin Hood haberlerine dikkat kesildim… Ve bir yerde, bu meşhur popçunun, kutsanmak için aranan Robin Hood’un kim olduğuna dair yaptığı bir yoruma rastladım… “Ben değilim ama kim olduğunu biliyorum!” diyordu… Hepsi bu kadar… Ama tabi bu benim için yetti… Aslında aklı olan herkes için de yeterdi… Çünkü zaten, kendisine gizemli bir süs verip güya saklanmak isteyen bu Robin Hood, tam da saklanmak istemiyordu… Hatırlayacaksın; zamanında sırf namım olsun diye adam yaralayan bir tip, işini farkında olmadan o kadar temiz yapmıştı ki; polis ipucu bulamayıp da peşine düşmeyince ve haliyle bu kimse şekil de yapamayınca, gidip kendi kendisini polise ihbar ettiydi… İşte Robin Hood’umuz da, kurduğu ve içinde ulusal televizyon ve gazetecilerin de olduğu tezgâhından tam yağ çıkarmak için tam da saklanmıyor, ortaya hayırsever işadamı olarak çıkacağı ana kadar saklanmış gibi yapıyor…

Dedi: İyi de, bütün bunlardan ana muradı ne?

Dedim: Bunu zaten göreceksin… Ama dedim ya; ortaya çıktıktan sonra demiş olmamak için seni Allah indinde şahit tutuyorum… Milyar dolarların havada uçuştuğu bu tezgâhta, bir tek zihni hamur gibi yoğrulan kamuoyu masum ve mazlum… Bunun dışında, herkes bir parça Robin Hood maskeli hırsız… Gerçi Robin Hood da hırsızdı ama onun imajıyla peçelenmek isteyenlerin ne kadar adi olduklarını da bununla anla… Bak; bizim Robin Hood görünümlü bu dolandırıcımız, bazı ulusal gazetelerde tam sayfa haber olmuş… Tabi kimse haber olan kimse ile Robin Hood arasında bağlantı kuramıyor henüz... Bu ilişkiyi bilenler sadece Robin Hood ve tezgâhı beraber kurduğu kimseler… Bunlardan başka bir tek kişi daha…

Dedi: O da sen…

Dedim: Evet…

Dedi: Haber ne üzerine?

Dedim: Meşhur bir uçak şirketini, hülle yoluyla Fetö’den devraldığına dair… Yani Fetö’nin gizli sahibi olduğu şirket, görünürdeki Ermeni sahibi üzerinden bu kimseye hülle yoluyla devredilmiş… Ve bu iddiada da, o bu değil, bizzat kendi ortağı bulunmuş… Hem de detaylarıyla… Amerika’ya beraber gittiklerini, bu kimsenin kendisinden ayrılarak Fetö elebaşıyla görüşmek üzere Pensilvanya’ya geçtiğini, bütün detaylar görüşüldükten sonra devrin yapıldığını filan…

Dedi: Normalde bu ifadeler, insanı ipe götürür…

Dedim: Evet ama ne oldu? Hiçbir şey… Hatta bu kimsenin Cumhurbaşkanı ile fotoğrafları da orta yere döküldü… Yeri gelmişken yaz bir kenara; bir süre sonra bu fotoğraflar Cumhurbaşkanı’nın da başını ağrıtacak…

Dedi: Ama Cumhurbaşkanı’na kadar çıkabildiyse, en azından Cumhurbaşkanlığı’nın bildiği bir şey olmalı…

Dedim: Herkesin bildiğini boş ver, bizim sistem hakkında bildiklerimizi hesaba kat… Önemli olan şey ne? Bu adamı Cumhurbaşkanı’na kadar çıkartanlar kimler? İşte bu… Kümes içinde, tilkilerle iş tutan kimseler var yani… Sağdan ve soldan, meşhur bir sürü gazeteci, bu adamın piarını yapıyor, hayırsever işadamı diye… Oysa aynı adamın mesela; birkaç yıl önce şöyle bir mahkeme dosyası var: Mangal dumanından rahatsız olan komşusuna, kuru sıkı silah çekmek… Yani atletiyle mangal başı bira lüpleten bir adamken, bir anda, özel jetiyle televizyon ve gazetelere haber olabilecek bir sermaye çapına gelmek… Sen, bankaya bir ev parası yatırsan, zeballah gibi üzerine çökerler; “Nereden buldun bu parayı?” diye… Bir anda; beş bin (5000) çalışanı olan bir şirket sahibi olursan ama “Nereden buldun!” demezler, “Hayırlı olsun beyefendi!” derler… Niye? Çünkü; gerekli yemlemeleri de yapacak kudretin olur o zaman… Ona sus payı, buna sus payı, şuna motivasyon payı, buna motivasyon payı…

Dedi: Pisliğin büyükse, içinden mislik kostümü çıkıyor…

Dedim: Ve o kostümü giyinmeyi bilirsen, pisliğini mislik diye koklamak için önünde sıraya giriyorlar!

Dedi: Rezalet!

Dedim: Biliyorsun; bizim vakfın bir şubesini; sırf bizden evvel bir Fetö derneği o adreste oturmuş diye mühürlediler… Hani bir de; onlar çıkınca biz girmemişiz… Onlar, kirayı ödemeyince mal sahibi mahkeme yoluyla bunları çıkarmış… Mekân bir seneye yakın boş kalmış… Ve sonra biz kiralamışız… Kira kontratımız, elektrik-su aboneliklerimiz, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden şube açmak için izin alışlarımız, hepsi resmi evrakla ortada… Ama iki seneye yakın şubemizi mühürlü tuttular… İki sene sonra gerçek ortaya çıktı ama gene de mührü sökmediler… Bir şartları vardı:

-İlginiz yokmuş! Mührü sökeceğiz ama bir şartla! Bizi mahkemeye vermeyeceğinize dair imza vereceksiniz!

 Devlet olanın, asla demeyeceği bir şey bu… Yol kesen haramilere şayan bir şey… Biz, sırf Fetö ile mücadele zarar görmesin diye sustuk, bu hadiseyi kimseye söylemedik… Çünkü Seriyye Vakfı, Fetö ile ezelî hasım, bunu herkes bilir… “Böyle bir yere mühür vurma hatası yapıldıysa, daha ne hatalar yapılıyordur?” gibi bir algı oluşmasın diye… Hani kendilerine fareleri avlasınlar diye vazife verilen kimseler, hep birlikte bir kediyi tutmuşlar ve ona ısrarla “Sen faresin!” diyorlar… Bunun duyulması, fare avcıları ve fare avcılığı için kamuoyu nezdinde “Bir boka yaramıyorsunuz!” gibi bir algı doğurabilirdi. Bu doğmasın diye sustuk… Oysa biz, Ak Parti, tabandan tavana Fetullah Gülen’e aşık iken, konferans konferans bu adamın münafıklığını faş etmeye çalışıyorduk… Nihayetinde; bizi hapse de attılar… İşte; Fetö düşmanlığı tescilli bir vakfın şubesini, Fetö derneği diye mühürlediler…  Halbuki aradıkları biz değiliz… Aradıkları bu adresten gideli çok olmuş… Ama diyorlar ki apaçık:

-Neyse, onlar yoksa bari sizi mühürleyelim!

Üstelik hata da, devletin kendisine ait… Mühürledikleri dernek, o adresten taşındığını Dernekler Müdürlüğü’ne bildirmemiş… Ama bu bizim sorunumuz değil ki? Biz vakıf olarak, bu adrese taşındığımızı bildirmiş miyiz? Evet… Biliyorsun, Fetö ile mücadelenin, hepsi de birer tersinden deha olan her yetkilisine tek tek sordum:

-Bu mekânı mesela biz değil de, bizim yerimize Ziraat Bankası kiralasa idi, kiralaması önünde bir engel var mıydı?

-Yok…

-Peki, bizim yerimize, burayı Ziraat Bankası kiralasa idi, onu da mühürleyecek miydiniz?

-Evet… Bize verilen adres bu…

-İyi de, sen cinayet amirisin misal, Ahmet isminde bir katili arıyorsun, sistemdeki bir adresine gidiyorsun, kapıyı Mehmet açıyor… Ahmet’i de tanımıyor… Ahmet, çok uzun zaman önce o adresten taşınmış… Ve sen, Mehmet’e diyorsun ki; “Olsun, biz katil olarak seni alalım!”… Yaptığınız iş tam olarak böyle değil mi?

-Evet… Ama gak guk…

Bizi iki sene böyle böyle süründürdüler… Gıkımız çıkmadı… En sonunda da hatalarını kabul ettiler, devlet olarak vurdukları mührü söktüler ama gene bir devlete yaraşır gibi sökmediler…

Dedi: Harami gibi… “Seni iki sene boş yere mühürlemişim, bunu yok sayarsan mührü çözerim, yoksa sen bilirsin!” Düpedüz böyle oldu, evet…

Dedim: Ama işte düşün; kuru sıkı ile yan komşusunu tehdit eden adamın, çok kısa sürede beş bin çalışanı oluyor, iş ortağı bu adamın aleyhine ifade veriyor, “Bunun sahip olduğu mallar Fetö’nün!” diyor ama kimse bu adama “Gel bakalım!” demiyor… Çünkü; ortadaki paranın ışıltısı; gel demesi gerekenlerin de gözlerini kamaştıracak kadar büyük…

Dedi: Baklava çalınca, hayatı zindan edilen çocuklar… Banka çalınca, hayatı şenlendirilen hırsızlar…

Dedim: Ama adiliğe bak ki; baklava çalan çocukların hayatını zindan eden şerefsizler, “Şeriat olsa, baklava çalan çocuğun elini kesecek!” diye algı kasanların da ta kendileri… Oysa İslam’da, açlık sebebiyle hırsızlık yapana ceza yoktur, hatta açlıktan dolayı hırsızlık yapanın var olması sebebiyle devlete bir ihtar vardır… “Sen devletliğini yapsan, aç olduğu için hırsızlık yapan olmaz!” ihtarı… Gerçekte İslam’ın, celal yüzüyle yönlendiği hırsız, banka hırsızları… Hırsızlığı, meslek edinenler… Bizim Robin Hood’umuz da, bütün çalgı çengi kadrosuyla bu model ve dünya çapında bir hırsız… Ama mevcut sistemin şimdilik, kahraman Robin Hood’u… Ve şimdilik, onun asli kimliğiyle, Robin Hood maskesi de birleşmiş değil… İleride birleşecek… Seni, şahit tutuyorum… Allah indinde, hem ferasetimi takdir etmen, hem de sistemin nasıl da kokuşmuş olduğuna dair bir örneği öncelemiş olmak namına, seni şahit tutuyorum…

(Bir sene iki ay sonra…)

Dedim: Gördün mü?

Dedi: Neyi?

Dedim: Robin Hood, tam da dediğim kişi çıktı… Şu gündemin en çok konuşulan hadisesi… Şu; Amerika kaynaklı kara para aklama hadisesinin esas oğlanı ile kaç zamandır Robin Hood diye piarı yapılan kişi, aynı kişi çıktı…

Dedi: Evet evet… Onu takip ediyorum ben de… Hayırsever işadamına komplo diyenlerin sesi biraz cılız çıkıyor ama gene de diyenler var… Demek; Robin Hood’u tam teşekkül ettiremediler ki; dolandırıcı vasfı daha ışıltılı görünüyor…

Dedim: Yahu baksana; devlet televizyonunun ana haber bültenindeki adam bile, her sosyal medya paylaşımını on binlerce takipçisine paylaşarak takdim ettiği bu adamın, kara para operasyonundan evvel yurt dışına kaçtığının haberini sundu…

Dedi: Yüzde de herhangi bir kızarma yok…

Dedim: Yok tabi… Üstelik, Ak Parti yanlısı kimi gazeteciler Robin Rood taslağını bu operasyon vesilesiyle “Gazetecileri para ile satın alan işadamı” diye takdim etmişken…

Dedi: Ama sol medya da boş durmadı, Cumhurbaşkanı’nın, Robin Hood ile çekilmiş resimlerini paylaşıp duruyorlar… Aynen dediğin gibi…

Dedim: Dahası; Cumhurbaşkanlığı, Robin Hood ile çekilmiş resimlerin kaldırılması için mahkeme kararı çıkarmış…

Dedi: Bunları hep demiştin… Şahidim, “Bu fotoğraflar baş ağrıtacak!” demiştin…

Dedim: Bu hadise vesilesiyle başlar ağrıyor ama maalesef, bu hadise vesilesiyle kopması gereken başlar kopmayacak… Yani Cumhurbaşkanı ile bu adamın o fotoğrafları çekilsin diye kimler aracı olduysa, Robin Hood taslağının içine onları da katmalı ama nerdeee?

Dedi: Sistem bütün pisliğiyle işlemeye devam edecek yani…

Dedim: Evet… Amerika’da iki kardeş, devleti dolandırmış… 500 milyon dolardan fazla… 4 katrilyon eder bu… Dev bir para… Sonra da bu parayı yurt dışına kaçırmışlar… Yarısına yakınını da, bizim Robin Hood üzerinden Türkiye’ye… Tabi Robin Hood hikâyesi de böyle başlıyor. Bu çaplı bir hırsızlık bir gün mutlaka deşileceği için ön almak adına… Hayırsever işadamı pozları… Tabi Amerika paranın peşine düştü… Evvela bu adamın Türkiye’deki mal varlığına tedbir koydular… Ama birkaç gün sonra, kaçırılabilen para kaçırılsın diye olsa gerek, bu tedbiri kaldıracak mahkemeyi bulmakta da gecikmediler… Tedbir kalktı… Ve Robin Hood, polis operasyonundan önce yurt dışına kaçtı…  Polisin elinde ne var? 5000 lira maaşla çalışan bir bekçi… Meğer bu bekçinin, milyon dolarlık villaları, yurt dışında şirketleri var imiş… Ama adam avare… Kendisinin de hiçbir şeyden haberi yok…

Dedi: Bazı mallar üzerine yapılmış yani…

Dedim: Evet… Şimdi şunu yapacaklar; eldeki paranın ne kadarını kusarsak, gırtlağımızı tam sıkmazlar… Battı balık pazarı…

Dedi: Uzanlar geldi akla…

Dedim: Hırsızlıkla uzayanlar yani… On milyon insanın cüzdanlarını toptan çalan biri, bir milyon cüzdanlık bir harcama yaparsa, kalan dokuz milyon cüzdan için kendisine “Afiyet olsun!” diyen çok olur, oldurulur, hatta cüzdan sahipleri de içlerinde olarak… Sistem böyle işliyor…

Dedi: Yazılır bir Robin Hood hikâyesi, iş biter…

Dedim: Evet…

Dedi: Ya Fetö’yle hülle mevzuu?

Dedim: O da ayrı… Daha o husustan ses seda yok… Uçak şirketinin eski sahibine ait bazı şikâyetler var… Ama galiba dinleyen yok… Kendisine kumpas kurulduğunu söylüyor… Fetö ve Robin Hood ortak yapımlı…

Dedi: Demek, işin içinde el değdirilemeyecek kimseler de var ki; normalde kıyamet kopacakken, yaprak bile kımıldamıyor…

Dedim: Demek ki! Geçmişte banka içi boşaltan herkes, anımızda büyük işadamı olarak yaşamaya devam ediyor mu?

Dedi: Evet… En azından çocuklarının zengin ve muteber işadamı olarak hayata devam edecekleri garanti…

Dedim: Evet… İşte bu hadise de; sistem gereği böyle bir meyil almak yolunda… Bu meyli bozacak olan, Amerikan’ın bu hadiseyi bahane ederek Türkiye’yi sıkıştırma ihtimali… Zaten; uzun zamandır Robin Hood, hayırsever, burs saçar, jetiyle yolcu taşır, yatıyla lahmacun dağıtır gibi imajlarla takdim edilen adam, bu sebeple üzerinden el çekilen bir adam oldu. Gerçi; mal varlığına konulan tedbirin kaldırılması, bir kıyak sayılabilir…

Dedi: Sayılabilir de ne, tam kıyak… “Kaçırabildiğini kaçır ve kaç!” avansı…

Dedim: Evet… “Sonrasına bakarız!” mesajıyla beraber… Şimdi sonrasına bakma aşaması yaşanıyor… Bakalım ne olacak…

Dedi: Bir bok olmaz…

Dedim: Adama mı bir bok olmaz, bu sistemden mi bir bok olmaz…

Dedi: Hem adama bir bok olmaz, hem de bu kadar halt yedikten sonra kendisine bir bok oldurmayan sistemden bir bok olmaz…

Dedim: Hâlbuki hem bu adam, hem de bu adamları mantar gibi yerden bitiren sistemin kendisi, tam bok… Bombok!

Dedi: Böyle de, doğru…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi