Diyanet'e: Siz Bozdunuz, Siz Düzeltin!

Yazan: 20 Ekim 2020 1301

Dua, müminin nefes borusudur. Onunla yaşar, yaşadığı onunla belli olur… Bu manada dua, mümin ömrünün doğum ile ölüm arasını bağlayan köprüsüdür. O olmadan, belki doğumundan ölümüne ulaşır ama ölümünden sonra ebedî saadet neşvesiyle asla doğamaz…

Kuran, mümin özelinde buyurur:

“Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir…” (Mearic-23)

Bazı Veliler, buradaki devamlılık halini, namaz dışında da namazdaymış gibi yaşamak haline yorar… Hani zahir ehli, selam verir namazdan çıkar, aşk ehli ise selam verir ve namazın devam ediş etabına girerler…

Müminin duasında da böyle bir hâl vardır… Mümin, daimi dua halindedir. Ama duanın da, hususi şeklini Allah’ın Resulü izah etmişler, Allah’tan bir şey isteneceği vakit el içlerinin semaya çevrilmesini, istenecekler istendikten sonra da ellerin yüzlere sürülmesini salık vermişlerdir…

Böyleyken, dua anında ellerin semaya kaldırılmadığı anlar da vardır. Mesela namaz içindeki Tahiyyat oturuşundayken, Rabbena, Sallî ve Barîk dualarını okuruz ama ellerimizi kaldırmayız… Ya da Cuma hutbesi anında imam dua eder ve tıpkı Allah Resulü’nün yaptığı gibi ellerini kaldırmaz… Bu esnada, imamın duasına âmini ağzıyla bağırarak değil, kalbiyle sessiz söylemesi gereken cemaat için de ellerini kaldırmak, bidattir, caiz değildir. Zaten Cuma namazının, cemaatle kılınan iki rekâtından başka, hutbe de iki rekât namaz gibi addedilir ve Tahiyyat oturuşunda dua nasıl karşılanıyorsa, hutbe esnasındaki dua da öyle karşılanır.

Yani; İmam’ın Cuma hutbesi esnasında el kaldırmadan ettiği duasına âmini, ağızla değil, kalp ile söyleyeceğiz ve ellerimizi de kaldırmayacağız…

Çünkü hutbenin şeriatini da koyan, Allah’ın Resulü’dür, bu hususta çok hassastırlar, hutbe esnasında konuşmayı veballendirmişler, hatta konuşana “Konuşma!” diyenin ikaz anında çıkardığı sesi bile “boş konuşma” diye vasıflandırmışlardır… Hal böyleyken, O’nun koyduğu bir şeriatin tek zerresini olduğu yerden başka yere oynatmak kudreti de, kimsede yoktur…

Şimdi…

Cuma namazına devam edenleri, bu kuralı bilenler (ki sayısı daha az!) ve bilmeyenler olarak (ki sayısı daha fazla!) ikiye ayıracak olursak, onları bir de, Cuma namazlarındaki ortak bir “fitne anı”nın mecburî bulaşıkları sayabiliriz…

Şöyle ki; Cuma hutbesi esnasında imam, hem de ellerini kaldırarak cemaati:

“Allah’ım! Devletimize, milletimize yardım et, vatanımızı koru!”

Diye ettiği duaya âmine davet ederken, bu kuralı bilen kimseler haliyle ellerini kaldırmıyorlar, âmini içlerinden söylüyorlar ama bu esnada sağlarında ve sollarında bulunan ve aşk ile (!) el kaldırıp meşk ile (!) âmin diyen adamların öfkeli bakışlarına muhatap oluyorlar… Öfke bakışlı bu kimselere, ellerini kaldırmayan kişi olarak göz ucuyla baktığınızda, gözleriyle anlattıklarını okumanız işten bile değildir:

“Şerefsize bak, tenezzül edip ellerini bile kaldırmıyor, âmin bile demiyor, Allahsız köpek!”

Şimdi, şeriatin hutbe adabını bilenler için, hutbe esnasındaki dua anı oldu mu işkence anı ve fitne bakışı atanlarla uğraşmaktan da vaki, oldu mu fitne anı!

Zaten bu kuralı bilmeyenler için de, uğraşılması gerekenle uğraşmamak bir yana, nasıl da uğraşılmaması gerekenlerle uğraşıldığını ortaya koymuş oluyoruz…

Oysa Cuma hutbesi anında duayı, duanın reddolunmadığı anlardan birinin Cuma günü, Cuma gününde de, imamın hutbede bulunduğu an olmasından dolayı ediyoruz…

Hayret!

Göz göre göre, duaya kesin icabet anı, herkes için “fitne anına” süratle dönmektedir ve hatta dönmüştür!

İşi bu hale; yazdığı hutbeyi bile resmi şiveyle buz gibi yazan, bu sebeple gönüllere kor gibi inmek yerine, enselerden ter gibi akan Diyanet İşleri Başkanlığı getirmiştir, deprem, ekonomik kriz, terör faciası derken Cuma minberi, resmi tamimle vatandaşın sabır halatlarıyla dizginlendiği bir tezgâha döndürülmek istenmiş, işte bu esnada da, tam bir uydurma olan şekliyle “Hutbeden toplu halde dua” bidati ortaya çıkmıştır…

Madem bu işi, Diyanet İşleri bozmuştur, düzeltecek olan da odur… Üç hafta üst üste, hem hutbe evvelindeki vaazda, hem de hutbede, anlaşılır bir lisanla cemaat ikaz edilse, Cuma hutbesinin “fitne anı”na döndürülmüş olan “reddolunmaz dua anı”na yeniden kavuşuruz…

Böylece, uzun zaman sonra hutbeden edilen duaya korkmadan ellerimizi kaldırmaz ve ürkmeden dışımızdan âmin demeyiz…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi