Bu sayfayı yazdır

FETÖ Ve Takva

Yazan: 24 Ağustos 2020 1967

Fetulah Gülen, kırk yıl Türkiye’de, İslamî bir şiveyle ama İslamî olmayan sapkın bir anlayışın tohumunu ekmekle meşgul oldu…

Tesir edici hitabetiyle kitleleri sihirledi, mesela Sahabîleri anlatırken ağladı ve ağlattı. Ama hamdolsun biz, ergenlik çağımızdan beri onun bu ağlayışlarına kanmadık, ağlamadık, ağlayanları kınadık ve bu sümüklü münafığa sadece sövdük, sövdürmeye çalıştık…

Niye peki?

Çok basit; bütün janjanlı lafları arasında Allah Resulü’ne, hem de alenen kota uygulamaya kalktığı ve ipeğe sarılı çelik vasfıyla derin ve gerçek mümin prototipini, kundağa sarılı ve enik vasıflı kurabiye çocuğu formuna dönüştürmek istediği için…

Fakat bu süreler boyunca, sümüklü münafığın vaazlarına ağlayan kalabalıklar tarafından, evliyaullaha hürmet göstermemek, dini eksik bulunmak, kafası çalışmamak, kısaca takvasız olmakla suçlandık…

Zaman gösterdi ki; evliyaullaha gerçekte hürmet gösteren, dini eksik olmayan, kafası çalışan bu kalabalık kitleler değil, bizlermişiz ve takvalı olmanın da, onların belirlemiş olduklarından başka bir hakikati var imiş…

Velhasıl; Fetullah Gülen’i İslamî gayretle sevmenin takvalı olmak, İslamî gayretle sevmemenin ise takvasız olmakla eşitlendiği bu süreç, aslında bizlere nicesiyle beraber, takva kavramının da içinin boşaltıldığını ihtar etti…

Öyle ya, Fetulah Gülen’in kırk yıl boyunca ektiği tohumların tamamıyla kuruduğunu sanmak, safdillik olur…

Kurumadı da nitekim… Hatta Fetullah Gülen’in, İslamî olmayan sapık bir anlayış oluşturmak için kırk yıl boyunca attığı tohumlar, ormana durmuştur ve bu ormanlar, halâ Türkiye’de kalabalık insan kitlelerinin zihinlerinde olmak kaydıyla, ayaktadır…

Yani halâ Türkiye umum-u efkârı, eşya ve hadiselere ipeğe sarılı çelik vasıflı mümin gözüyle değil, kundağa sarılı ve enik vasıflı kurabiye çocuğu gözüyle bakmaktadır…

Ve ipeğe sarılı çelik vasıflı mümin ne zaman, küfre ve zulme öfkelenip de, usturuplu bir dil argosuyla bunu ifade etse, kundağa sarılı enik vasıflı kurabiye çocuğu irkilmekte ve dışı sahte takva kaplamalı haliyle gerçek ve derin Müslümanı kınamaya durmaktadır…

Maatteessüf, bizzat Fetulah Gülen değilse de, ondan peyda olan bu kınama tavrı halâ revaçta ve Müslümanlığın kalabalık kitleleri nezdinde halâ iktidardadır…

Böylesi iktidarsa, kırk Moğol istilasından alâ fecaatiyle, mümin dimağlar için felâketler felâketi bir duruma mütealliktir… Mümin dimağları, nifaka sürükleyen bir felaket…

Bir kere, “Takva” denilen mevhumu “takınmanın” değil, “sergilemenin” revaçta oluşu, takvanın mahalli olan kalbin de, kör oluşu demek… Kalplerin kör oluşu da, hiçbir azanın selamette olamayışı manasına gelir… Yani bütün bünyenin…

Bir müminin gerçekte takvalı oluşu, Allah’ın verdiği hayat tarlasını, Allah’a saygıdan kaynaklı Allah korkusunun suyuyla sulaması demek… Mümin sulayacak ve Allah, çıkan mahsulü derecek ve mahsulüne göre ona muamelede bulunacak… Ama FETÖ’nün içini boşalttığı haliyle bir müminin takvalı oluşu, bu tarlayı, menfaatten kaynaklı tutku suyuyla sulaması, sonra da Allah namına onu dermesi ve mahsulünü satması demek…

Yan, takvayı takınmaya nazaran, takvayı nefs tezgâhında, hem de satmak üzere sergilemesi demek…

Yüksek tahsil hayatımın başından itibaren müşahede ettiğim bir husustur ki; bizatihi Fetö takvasına bürülü, eli tespihli, hareketleri ağır, konuşmasının her cümlesini inşallah, maşallah ile başlatan ve bitiren kimselerin çoğunu, ağaç diplerinde ve ağaca değil de, ona yasladığı kimseye boya badana çekerken gördüm… Dışları buram buram takva sıvalı bu tiplerin takvası, ağaç dibindeki kuytuyu görene kadardı… Ama aynı kimseler tanımadığı birçok insanı, mesela sırf sigara içtikleri için dinden azade, imandan çıplak, takvadan boş gibi gördüler ve gösterdiler!

Hani Allah’a ve Resulü’ne karşı birileri edilmedik küfür bırakmasa misal, takvası sadece dışına sıvalı bu kimseler, asla öfkelenmez ve kibarlık teşrifatıyla güya takva vakarını korumaya çalışırlarken, Allah ve Resulü’ne bağlılıkla başka bir mümin, Allah ve Resulü’ne küfredenlere “Eşşekoğlu eşşekler!” dediğinde de hemen kulaklarını diktiler ve “Ne ayıp! Böyle Müslümanlık olmaz!” dediler… Ve şeytanî bir koro disipliniyle, halâ demekteler…

Güya, eşşek bile demedikleri için kendileri takvalı ve güya, Allah ve Resulü’ne hakaretin doğurduğu öfkeyle eşşek bile diyenler, takvasız!

Bu durum bile, gerçek mümin tipini, saksı bitkisi derekesine indirmek emeliyle kırk yıldır tohum ekiciliği yapan Fetulah Gülen’in, bir gün bedeni Amerika’dan getirilse ve Haymana Ovası’nda köpeklere yedirilse bile, başarılı olduğunun en bariz kanıtıdır…

FETÖ ile layıkıyla mücadele edilememesinin başat sebebi de işte, FETÖ ile mücadeleyi yürüten kimselerin de çoğunlukla, zihni Fetulah Gülen’in attığı tohumlardan vaki ormanlarla dolu kimseler olmasıdır…

Çivi çiviyi söker ama anlayışı Fetö’den vaki olanlar, FETÖ çivisini sökmeleri bir yana, çekiç olmak marifetleriyle onu daha bir çakarlar!

İşte, ilk tohumundan itibaren o sümüklü münafığa sövmüş bulunanların, devlet nezdinde halâ sakıncalı görülme sebebi de, bundan…

Devlet kanmışken, fert fert Fetullah Gülen’e en başından itibaren kanmayan kimseler, nasıl sakıncalı görülmesinler ki, devleti bugün halâ, ekser kısmıyla zihni Fetulahçılık örümceğince örülmüş kimseler yönetmektedir…fvt2

Böyle kimselerin, “takva” meselesi özelinde ama umumi manada hayata nasıl halâ FETÖ nazarıyla baktıklarını göstermek için bir şey yapalım…

Mesela takva anlayışı ve zihnî, kırk yıllık Fetulah Gülen mesaisiyle oluşmuş kalabalık kitlelerden rastgele birini alın ve Hudeybiye Anlaşması’nın yapılmak üzere olduğu ana, Allah Resulü’nün etrafına ışınlayın…

Kuru kafalı müşriklerin, Allah Resulü’nün huzuruna gelip gittikleri bir ana odaklanın… Işınladığımız, kundağa sarılı ve enik vasıflı kurabiye çocuğu da, görünmez haliyle olanları izlesin…

İşte, Kureyş murahhaslarından Urve bin Mesud, Allah Resulü’yle konuşsun:

“Ey M….d! Karışık, her telden insanları topladın! Onları bir de, kendi ehlini ve kabileni kırsınlar diye Mekke kenarına kadar getirdin! Mekke’dekiler Kureyş’tir! Yanlarına yeni yavrulamış olan develerini alarak çıktılar! Kaplan derileri giyindiler… Ve sizi Mekke’ye sokmayacaklarına dair Allah’a söz verdiler… Allah’a yemin ederim; bana öyle geliyor ki, işte bu Sahabîlerin, yarın zor durumda kalınca seni satacak, yanından kaçıp gidecekler!”

Şimdi de, Sahabî topluluğundan biri şimşek çakar gibi, Allah Resulü’nü korkutmaya çalışan Urve bin Mesud’a cevap versin:

“Lât’ın dılağını (cinsel organını) yala ulan! Biz mi Allah’ın Resulü’nü satacağız!”

Ve işte tam bu anda söz hakkı, zihninde Fetulah Gülen’in attığı tohumlardan peyda ormanlar dolu, kundağa sarılı ve enik vasıflı kurabiye çocuğuna verilsin… O’nun, o gün diyeceği şey, tam da bugün dediği şeydir:

“Aa, ne ayıp! Böyle Müslümanlık mı olur?”

İşe bakın ki; aynen böyle konuşacağına inandığımız Fetö mamulü bu tipin kınadığı kimse, Müslümanlığın en takvalı ve belki en naif kişisi, Sıddık-ı Ekber Hz. Ebubekir’den başkası değildir!

Durmayalım, devam edelim ve suratına en usturuplu bir hakaret yemiş Urve bin Mesud’un, Allah Resulü’ne “Senin hatırın olmasaydı, O’na karşılığı verirdim!” dediğini duyalım, sonra konuşmaya devam etmek için Allah Resulü’nün sakalını okşadığını görelim ve işte tam bu anda da başka bir Sahabînin atıldığını ve aynen şöyle dediğine şahitlik edelim:

“Ben elini koparmadan evvel, Allah Resulü’nün yüzünden elini derhal çek!”

Kureyş murahhası Urve bin Mesud, bu tavır karşısında o gün, bu tavrı sergileyen Muğire bin Şube Hazretlerine şöyle demiştir:

“Yazık sana! Ne kadar kaba ve sertsin!”

Ve dikkat, Allah Resulü tam bu anda, bu hareketi onaylarcasına tebessüm etmişlerdir…

Peki ya, zihninde Fetulah Gülen’in attığı tohumlardan peyda ormanlar dolu olan, kundağa sarılı ve enik vasıflı kurabiye çocuğu orada olsa, şirk tarafından Müslümanlık tarafına değil de, Müslümanlık tarafından Müslümanlık tarafına, tıpkı Urve bin Mesud gibi şöyle demez miydi:

“Ne kadar çirkin, hoşgörüsüz ve kaba bir tavır!”

Muhakkak derdi ve Fetulah Gülen’in de zaten derdi, Müslümanlık saflarında, daima Müslümanlık aleyhine işleyecek bir kafa yapısının peyda ettirilmesiydi…

Ettirildi de…

Oysa hem Hz. Ebubekir’in küfre hakareti, hem de Muğire bin Şube’nin küfre sert tavrı, Hudeybiye Anlaşması’nı ortaya çıkarmak için yürütülen Peygamber stratejisinden damıtılma ve deruhte edilmeydi… Nitekim Urve bin Mesud Mekke’ye döndü ve başına toplanan kuru kafalı müşriklere şöyle dedi:

“Ey Kureyş topluluğu! Kisraları, Necaşileri tahtlarında görmüş bir adamım ben… Ama M…d’in Sahabîleri arasındaki makamını, hiçbir yerde ve hiçbir kimsede görmedim! Ashabı, asla M….d’i yalnız bırakmaz… Saldırma ya da anlaşma kararını verirken, bunu mutlaka hesaba katın!”

Onlar da hesaba kattılar ve vaziyetin seyri, Müslümanlığın lehine doğru ilerledi…

Anlayacağınız, sadece “takva” mevzuu değil, yüzlerce aslî kavramımızın içi FETÖ tarafından onlarca yıl boyunca boşaltıldı ve içine küfrün işine gelici manalar dolduruldu. Bu aslî yüzlerce kavram, adeta Müslüman şahsiyetinin pazılını (puzzle) tamamlayan birer parça iken, bütün resmin aynı kaldığını ancak işlev ve hakikatini yitirdiğini söylemek de mümkün…

Daima tekrar ettiğimiz üzere, onlarca yıl boyunca FETÖ’nün “dinler arası diyalog” şeytanlığına hizmet eden, gazetelerinde kadrolu yazan bir kimse, hem de Fetulah Gülen’den peyda zihniyle “Çağrı filmi artık gösterilmemelidir, içindeki savaş (Bedir, Uhud) sahneleri şiddeti özendiriyor!” diyebilen biri, FETÖ bu ülkenin uçaklarını kaldırıp da, darbe niyetiyle milletin başına bombalar attıktan sonra kurulan “FETÖ ile Mücadele Hükümeti”nde “Başbakan Başdanışmanı” olarak atanabilmiş, böylece felaketi izale için devletin hadiseye bir fikir meselesi olarak değil, bir asayiş meselesi olarak baktığı daha baştan belli olmuştur… Zaten bu kimse de el an, başdanışmanlığa “Cumhurbaşkanı Başdanışmanı” olarak da devam etmektedir…

Aslında Fetulah Gülen işine, reenkarne olmuş haliyle devam etmektedir… Zira Fetulah Gülen’in kırk yıl boyunca attığı tohumlar, kalabalık kitlelerin zihninde ormana durmuştur… İsterse, bu ülkede bizatihi Fetulah Gülen’in kendisine, bir saksılık yer kalmamış olsun… Ormanlar onun, saksıyı ne yapacak ki?fvt3