Bu sayfayı yazdır

Ayasofya, Lütûf Değif, Mecburiyet!

Yazan: 02 Temmuz 2020 2152

Ayasofya’nın aslına ircası, bir lütuf değil, bir mecburiyettir. Ayasofya, milletten gasp edilmiş, ana sütünden temiz ve şeffaf, öz be öz milletin malıdır ve vasfı camidir…

Şimdilerde; milleti yalvarta yalvarta sergilenen “Ahanda açtım, açacam!” tavrıysa, gerçekten çok çirkindir. Ayasofya’ya olan hasretimiz icabı, bu tavrı rafta tutuyor, göz plânına indirmiyor ve:

“E hadi buyurun! Bizim olanı, bize iade edin!”

Diyoruz…

İnşallah bu deyişlerimiz, 84 yıllık bir hasretin nihai ahu vahlarıdır… Zira Ayasofya için Ak Parti hükümeti, artık dönülmez bir yola girmiştir. Ve her ne sebeple olursa olsun, bu yoldan dönüşü, milletin kendinden dönüşü manasına gelecektir.

Zaten bütün sözler söylendikten sonra da “Top bende!” demiş, 2 Temmuz’daki Danıştay 10. Daire kararının beklenmesi gerektiğini söylemiş ama bunu da “Karar ne olursa olsun, gene de top bende!” mesajıyla taçlandırmıştı…

İşte bugün, 2 Temmuz 2020 ve Danıştay 10. Dairesi, Ayasofya için kararını vermiş durumda… Vermiş ama bu defa da O, “Kararımı, 15 gün içinde açıklayacağım!” diyerek anlamsız bir top çevirme işine girişmiştir...

Zaten Ayasofya özelinde gasp edilen hakkımız için Danıştay’da bir dava görülüyor olması da, anlamsızlık içinde başka bir anlamsızlıktır. Kafasından takkesi çıkarılıp, yerine zorla kardinal külahı geçirilen bir Hacı Amca’ya, bir gün kafası atıp da, kafasındaki külahı çıkarıp atmak isterken:

“Dur bey amca! O Kardinal külahını çıkarıp atarsan, yanarsın! Mahkemeye bir başvur bakalım!”

Demek ne kadar saçma ise, Ayasofya Camii’ni de, aslî hakikatine kavuşturmak için, hele de bunun için kanunî hiçbir engel yok iken:

“Durun! Danıştay, ne diyecek bir bakalım!”

Demek o kadar saçmadır.

Bir başka saçmalık da, Ayasofya’nın, başındaki takkenin atılıp, yerine kardinal külahı değilse de, böğrüne müze vitrini yerleştirilmesini, gerçek manasından koparıp, Ayasofya’yı öylece açmak korkaklığında…

Hani ne imiş; Ayasofya Camii, milletten gasp edilip de müzeye döndürülürken, Mustafa Kemal’in haberi yokmuş da, yerine imza atarak yapılmışmış! Zaten, Danıştay’da görülen davanın davalı tarafı vakıf da, Danıştay’da davayı, bu pörtlek gözlü, hortlak zanlı, cartlak muvazeneli tez üzerine açmış…

Hani İbrahim Peygamberi çok seviyorlar, Nemrut’tan da çok korkuyorlar, şimdi ne yapacaklar? Yapmakta olduklarının cevabını, biz verelim:

-İbrahim Peygamberin, mancınıklarla ateşlere gönderilişinde aslında Nemrut kastının, O’nu pek ayaz geçen bir gecenin ardından ısıtmak ve sıhhatine erdirmek niyeti olduğuna inanmak ve inandırmak…

Beyler!

Niye korkuyorsunuz?

Ayasofya’yı, bizzat Mustafa Kemal, bile isteye, yaptığı işin ne mana ifade ettiğini her zerresiyle idrak ederek, camilik vasfından itmiş ve müzelik vasfına demirletmiştir!

İşte şimdi de Ayasofya’yı, bizzat millet, bile isteye, yaptığı işin ne mana ifade ettiğini her zerresiyle idrak ederek, hem de müzelik vasfının kıçına tekmeyi koyup, camilik vasfına da candan hoşamedi ederek açmak istemektedir…

Temmuz ya da 2020 değilse de, o gün gelecek ve bu iş olacak, bizden alınan Ayasofya’yı, alanların kirli niyetlerini çarşaf çarşaf ifşa ve ilân da ederek, açacağız!

Yoksa kilidini, cesaret ve vakarın açtığı Ayasofya’yı, habaset ve necasetle kilitlendikten 84 yıl sonra, ezik ve aslî hikâyesinden kopuk bir bağlamda açacaksanız, açmayın daha iyi… Açmayın ki; zincirli Ayasofya’ya bakıp bakıp, onu bize kapatan kâfirleri ve o kâfirlerle hesaplaşma cesareti olmayan çeyrek mümin tipini görmeye, bu yolla da öfkemizin biley taşıyla, imanlarımızın kılıcını bileylemeye devam edelim…

Keşkül gözleyen dilenci vasfıyla değil, hakkı gasp olunmuş mal sahibi vasfıyla bekliyoruz… Öfkemiz, imanımızın burcunda ve imanımız, öfkemizin dercinde, az daha bekliyoruz…