Bu sayfayı yazdır

Sokrat İçin Tövbeye!

Yazan: 22 Haziran 2020 1728

Bazen basit düşünmeli ve karmaşık hadiselerin karşınıza diktiği boğayı, sade tefekkürün muletasına havale etmeli… Böylece bu boğa, kafanızı değil de, kırmızı kumaştan muletayı boynuzlarken, haltı boynuzlamaktan kurtulmuş ahvalinizle de siz, ilerler, kafa konforunuzla tefekkür seyahatinize devam edersiniz…

Aklınızı, bin yıllık hipnotizasyon halinden kurtarıp da, Antik Yunan’a bakarsanız eğer, karşınızda koskocaman ama “Dandik bir Yunan Çağı” göreceğinizden şüpheniz olmasın…

O zaman Sokrates’in, gökte süzülen dev bir fikir zeplini değil de, helyum yutturulmuş serseri bir karga olduğu ortaya çıkacak ve Platon’dan itibaren Batı adına tescilli bütün fikir şaşaasının, dünyayı tuşa getirmek için bir takdim fahişeliğinden ibaret olduğu belirecek…

2500 seneden bu yana, Batı âlemi ne sebeple insanlık için tam bir baş belası cürmündedir, hiç düşünmediniz mi?

Düşünmediniz, çünkü fikir kakafonisine getirilen ve hakikat nazarıyla tek bir basit bakış atması engellenen kafanız, daime ip üstünde gezindirilen cambaza baktırıldı ve bu esnada aşağıdaki hırsızlar, hakikat cebinizde ne varsa cukkaladı…

Bazen basit düşünelim, basit…

Bin yıldır, İslam âleminde ululanan Sokrat-Platon çiftinin, bir an için zaman ve mekânınıza, hem de fikrî ve fiilî bir duhûlle hakim olduklarını düşünün…

İşte o zaman, zaman ve mekânınızda, tek tek doğan her çocuk devlet tarafından kamulaştırılıp, çocuk haralarına götürülecek, nesepler silinecek, hiç kimse kendi babasını ya da kendi çocuğunu bilmeyecek, doğuştan sakat olanlarla, kör ya da sağırlar itlaf edilecek, erkekle kadının çiftleşmesi için düzenlenen festivallerde hileli kuralar düzenlenecek, böylece altın, gümüş ve bronz şeklindeki üç sınıflı kastta, her kast kendi içinde çiftleştirilmiş olacak, gümüş sınıfının kadınları ise herkes tarafından ortak kullanılacak, gümüş sınıfından askerler de bu yolla, çok kadın takdimiyle ödüllendirilmiş olacak…

Omuz omuza savaştıkları arkadaşlarının karılarını da çitileyen ve kendi karıları da omuz omuza savaştıkları başka askerlerce çitilenen ve bu sebeple daha iyi savaşan askerler…

İşte Sokrat-Platon ikilisinin, yaşanmaya değer hayat için kurdukları halttan bir rezalet tablosu!

Ne yanından baksanız, Sokrat ve Platon’un gerçekleştirilmiş toplumu, piçlerden, orta malı kamu fahişelerinden ve boynuzu miğferine değil, alnına yapışık pezevenklerden kurulu bir hangardan ibarettir…

Bu zevatın, bilgi ve hikmetin, henüz tüylenmemiş erkek çocuklarına, ancak kılları ağarmış kart bilgelerin cinsel temasıyla aktarılabileceğine inandıklarına girmiyoruz bile!

İnanmak da ne demek, hem Sokrat ve Platon hem tüysüz erkek çocuklukları hem de kart bilgelikleri döneminde bunu bizzat bedenlerinde pratiğe döktüler! Yani bilgi ve hikmet fişi, ikisinin de çocukluk ve yaşlılık devirlerinin prizine, çokça takıldı!

İçinizden, bilgi ve hikmete meraklı olup da, bu aleni bilgiye kayıtsız kalanınız, çıkar mı?

Çıkmamalı ve basit düşünmeliyiz:

Bin yıldır İslam dünyasında, Sokrat-Platon ikilisi için adeta istikbalden geçmişe ve ululamak kastıyla gıyabî cenaze namazları kılındığını görmeli ve nasıl komplike bir şeytanlık karşısında olduğumuzu anlamalıyız…

Şu berbat sesi, fikirdeki ahvalimizi, fiilî bir halt halinde hissetmek için de duymalıyız:

“Sokrat için namaza!”

Şimdiyse, anımızdan geçmişe doğru uzanmalı ve bu sesi:

“Sokrat için tövbeye!”

Şeklinde tashih ederek, yamuklarımızı doğrultmalıyız…

Sokrates’i, ululamak kastıyla musallaya değil, yuhalamak kastıyla sahneye yatırmalı ve ancak bu yolla, ağzımızdaki Batı tefekkür zokasından kurtulabileceğimizi sezmeliyiz…

Hoş, “Sokrat için tövbeye!” sesini, “Sokrat’ı ululadığımız için namımıza tövbe” şeklinde değil de, “Ulu Sokrates’in affı için Allah’a tövbe” şeklinde anlayacak kimseler de çıkacak…

Zira, hala şeytanî hipnoz altındaki böyle kimselerin hâkim oldukları bir diyarda yaşıyoruz…

Batılı tezler, hala cemiyetimizi patronajı altında tutuyor…

Bu patronajı kırmaksa ancak, kötü olmayı göze almış iyilerin başkaldırısıyla mümkün…

Bu başı, biz kaldırdık ve şimdi, başını başımıza yaslayacak başları davetteyiz…

Onlar gelecek ki, fikirde ve fiilde gelecek, onlarla gelecek…