Bu sayfayı yazdır

Kemalistan Atasözleri

Yazan: 16 Mayıs 2020 2439

Çinli’nin, Tibetli’nin, Fransız’ın, Arap’ın, Türk’ün atasözü olur da, Kemalist’in atasözü olmaz mı? Kemalist, Kemalistan kokulu ve irfan ufuklu bir çağdaşlık heykelidir… Heykel derken, irfanın kendisinde heykelleştiği, bir insan sureti… Kemalistan’sa, modern ve çağdaş çizgili bir ütopya ülkesidir ve onun tersinden distopik tecellisi de bir tek Türkiye’dedir…

Bu sebeple, Kemalistan’ı, salt Türkiye’de kurulu bir Laikler Kurulu gibi görmeyin ve eğer onu görmek istiyorsanız, çok uzaklardan hikmet ışıkları inikas ettiren atasözlerine bakın…

-Camiler açık, namazınıza karışan mı var?

-Caminin kazası olur, AVM’nin olmaz!

-Dışıma bakma ayol, benim içim temiz!

-Ben de sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanını severim…

-Armudun dibine pıs, yurtta sus, cihanda sus!

-Bizi dinsiz mi sandınız, her gün Cuma kılmaktayız!

Atasözleri, malumunuz üzere ortak bir dil ve kalıp gerektirir. Yani tek tek fertlerin atasözleri olmaz, milletlerin, coğrafyaların, zümrelerin atasözü olur. Atasözlerini ortaklaştıracak kalıplar ise asırların damıtımıdır ve elde edilmesi güçtür, pahalıdır. Herkesin kalıbıysa farklıdır…

Oysa Kemalistan’da bu problem, bir asrı bile bulmayan mazisine rağmen çözülmüştür. Evvela, Kemalistan halkının, hususi zümre kalıbı için 20. asrın ikinci çeyreğinde zümreleşilir. Çevrelerindeki çokça bulunan ve ismine Müslüman denen tiplerin, biribirlerinin ayak kokusunu koklamak için yerlere kapaklanışından rahatsız oluşları, onları kenetler… Hele bunların, örtüler ardından efsun yapar gibi saklanan kadınlarına karşı, kadınlarını açtıkça açarlar… Her peçeye karşı her mini etek, göndere çekilen bir Kemalistan bayrağıdır. Bu bayraklar yükseldikçe, erkeği ve kadınıyla Müslüman tipler de sindirilir ve hatta, onları hikmet atına çiğnetir gibi yer yer camileri ahıra bile çevrilir, örtülere yasaklar bile konulur. Böylece, Derne’nin, Conkbayır’ın, Anafartalar’ın ufkundan, bizzat ufkun kendisi olarak ve zafer muştusu halinde süzülür ve Kemalistan’ın hudutlarını, madde çizgileriyle değil de, mana çizgileriyle cemiyete çizer… 20. asrın üçüncü ve dördüncü çeyrekleri de, bu çizgileri bir kestane gibi üzerinde taşır. 21. asrın ilk çeyreği mi? Bu devirde, Kemalistan ruhunun madde tırnağıyla, kestanesi çizilmemiş tek bir kimse bile kalmaz… Bundan sonra iş, çizilmiş hudutlarıyla Kemalistan’ın atasözlerini, oluştuktan sonra tescile kalmıştır ve ruhta oluşturulan bu kalıbı, maddede darmadağın etmemelidir!

Ah aziz vatan Kemalistan ah!

Nasıl da capcanlı, bir tedbir dehasısın!

Nasıl da, bu kalıbı, tam da lap lazım olduğu anda bir asır geriden dökmüş olansın!

İşte! Kemalistan kavruğu her yiğide, atasözlerinde yekpareleşmek üzere ortak bir kalıp, bir asır öncesinden dökülmüştür ve bu kalıp, Edirne’den Kars’a, her şehrin en mühim boşluğuna tunçtan bir heykel olarak kondurulmuştur…

Artık Kemalistan atasözleri, vatanına kavuşan halk gibi, kalıbına kavuşmuştur… Kemalistan atasözleri kalıbına… Ve kalıp kalıp atasözleri, kalkıp kalkıp atasözü olur ve cemiyete, birer hikmet papatyası, irfan gelinciği, gönül menekşesi gibi serpilirler…

-Benimle olmak isteyen, heykelimle de olmak istesin!

-İstikbâl, ucunda altı okun, iki uçlu değnek, arasında bokun!

-Kemalistan kamyoncusu, öyle vites katakullisine gelmez!

-Kemalistan olmasaydı, dünya olmazdı!

-Sev oğlum! Balıkesir rampasından yuvarlamasaydık Yunan’ı, adının Yorgo olacağını anlayanı!

Serpilir, serpilir, serpilirler…