Bu sayfayı yazdır

İrfanî Kolpa

Yazan: 15 Ocak 2020 2268

Müslim’de mukayyet bir Hadis var. Onu Abdullah bin Mesud Hazretleri aktarıyor:

“Sen bir cemaate, akıllarının almayacağı bir şey söylersen, mutlaka bu bir kısmına fitne olur!”

Herkes haliyle ve haklı olarak bu Hadisin hikmetini şu istikamette arar:

-Yüksek meseleleri, idrak ve izan seviyesi yüksek olmayan kimselerin nezdinde konuşmamak lazımdır…

 Ama aynı Hadisin bir hikmet buudu da bize göre, şu sualin belirttiği istikamette belirir:

-Peki ya, insanlara akıllarının almayacağı şeyler söyleyen kimsenin, bizzat kendi aklı da söylediği şeyi almamışsa?

İşte o zaman ortaya katmerli bir fitne kokusu saçılır ve söyleyen ile söylenenler arasında irfanî bir kolpa iklimi doğar!

Mafya âleminin teneffüs birimi sayabileceğimiz “kolpa” terimi, sahip olmadıklarının sahibiymiş gibi yapmak hokkabazlığıdır. Cürmü bir tokat atmalık olan sert abi, bunu kolpayla bereketlendirir ve bin tokat atmış gibi bir edinime çevirir!

Ve bu hokkabazlık, ilim ve irfan sahasına taşınırsa, bizce sadece ismi değişerek “irfanî kolpa” olur, öz mahiyetiyle değişmez, mecrası değişir, ilim sahasında volta vurur ve kanadı kırık mafya kolpacılarının yerini, cümleleri yarım, imaları fırlama, hesaplamaları çapraşık, titremeleri esrarengiz, mesajları anlamsız, hitapları boğmaca, kitapları dolanmaca irfan kolpacıları alır… Bu defa da olan olmuş, kendisi herkesten çok himmete muhtaç bir dede, irfanî kolpayla âlemin himmet ihtiyacını gören bir himmet devine dönmüştür!

Ve işte Hadisin belirttiği minvalde bu toplam vaziyet, ona muhatap olan bir kısım insana fitne olur…

Uzun dönem mafya âlemiyle paralel ilerleyen bir harekette, mafya kolpacılarından midesi bulanmış biriyim… Fakat hamd makamında zikredeyim; bu sahadaki mide bulanıklığının, ilim ve irfan sahasının kolpacılarına kanmamak gibi bir verimle faydasını görmüş de biriyim… Dünkü sahanın, gözlerini yuman, kendisini meydan yerine atan ve Allah ne verdiyse kavgaya yumulanıydım… Birini bin göstermek isteyen kolpa kitleleri arasında, tanıyanlar şahittir, bini varsa eğer onu bir göstermeye çalışan biriydim… İşte bugünkü sahada, en çok kolpanın irfanî versiyonunu cilalayanlardan iğreniyor olmam da belki bundandır…

İlim ve irfan sahasına, padişah olmak için değil, ilmin ve irfanın hakkını verenlere bende olmaya geldik… Ne isek, oyuz… Muradımız, fiilimizden evladır… Herkese üstünlük taslayacak kadar alçak değiliz… Ne kadarsak, o kadarız… Ve bu halimizle sahte Mehdiler, sahte Mesihler, sahte Müceddidler, sahte Üstadlar konçertosu eşliğinde çapımızca ıslık öttürüyoruz… Islık ama kolpayla ıslak değil… Ne ise, o olan bir ıslık… O ıslık ki; bir gül yaprağı gibi sıkılsa ve usaresi çıkarılsa, leşe alışmış burunlar hariç her bir burun ondan sadece ihlâsın kokusunu alır… Eksik, güdük, kısık ama ihlâslı… Ne ise o olan bir tavır… Bu bağlamda hatiften bir ses:

“En düşük rütbeli müminlik? Razıysanız hikâyeniz bitsin! Değilseniz, daha büyüğünü buyurun arayın!”

Dese, en düşük rütbeli müminliği bir çırpıda ve şiddetli bir sevinçle kabul etmez, kendi hikâyemizi kendi irademizle bitirmez miyiz?

O müminlik ki; en düşük rütbe makamı bile misilsiz ve izahı muhal bir yücelik belirtir… Biz O’nun peşindeyiz, irfanî kolpa mangası da bizim peşimizde…

Sudan hüviyetlerimizle akıyoruz ya, kavuştuğumuz yerde onların teyemmümden bentlerini yıkacağız ya…

Ama nafile; muğlak saksı topraklarından sarkan mücessem ve mücerret bütün irfanî kolpa bitkileri korkmalıdır, çünkü mutlak fikrin ormanından uzanan mücessem ve mücerret fikir hakikiliğimizle geliyoruz…

Şambiyel kolpasının üzerinde amirallik pozu verenler duysun, fikir kotrasının içinde, o kotranın paspası da olmaya razı hüviyetimizle, biz geliyoruz…