Bu sayfayı yazdır

Terör ve Kayyum

Yazan: 02 Eylül 2019 3091

Türkiye demokrasisi, halk için ama halka rağmen işletilen bir sirk gibidir. Cambazlarını partilerin teşkil ettiği bu sirkte bütün cambazlıklar, vatandaşın ipteki cambaza odaklanması için icra edilir ve bu esnada, cambaz partilerin gerçek gündemlerine dair cepçilikler icraya konur. Bu sebeple sirk çadırının naylondan kubbesini çadır içindeki hava değil, anlamsız ve mantıksız sözlerin kaçmak isterken husule getirdikleri itiş kakış doldurur. Mesela PKK’nın, kendi namına faaliyet göstersin diye Türk Demokrasisi içinde kurduğu partilere daima:

“Terörle arana mesafe koy!”

Diye telkinde bulunulur. Oysa Türk siyasetinin, Devletle beraber bir yarısının diline pelesenk olmuş bu söz, bir koli yumurtayı karşınıza almanız, hayalinizde onu teşahhus ettirdikten sonra afilisinden ona:

“Tavukla arana mesafe koy!”

Demenizden daha da yersiz ve manasızdır. Ama bu yersiz lafı, yersiz demokrasi havarilerinden sık sık duyarız. Yersiz politikaların da en ziyade sebebi, daha baştan yapılan ve söylenenlerince de inanılmayan bu yersiz sözlerdir!

Bu minvalde İçişleri Bakanlığı, geçtiğimiz günlerde Cemaziyülevveli belli bir işin Cemaziyülahirini icraya getirir gibi bir adım attı ve seçilmelerinden yaklaşık beş ay sonra PKK güdümündeki Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediyelerine kayyum atadı. Doğru mu bu hareket? Doğru ama bu doğruluk, kümes kapılarını sonuna kadar göz göre göre açık bıraktıktan ve tavukların bir kısmı telef olduktan sonra, avcıların tilki eşrafına kestikleri bir ceza kadar eksik ve geriden gelen bir tedbir yanlışlığına da havidir. Zaten hükümet de kendini ancak:

“Köyün bütün tavukları elden mi gitseydi?”

Diye savunabilmekte… Ya bu karar sonrasında PKK’lı belediyeyi savunanlar, kayyum kararına itiraz edenler? CHP ve İYİ Parti hinterlandındaki türlü şekil ve ebatlı müzmin ve hain teşekküllerden bahsetmekteyiz. CHP zaten, millî irade ve irfanı dışlayan ve dişleyen her hareketin yanında… Bu minvalde direkt sahneye de atladı ve kayyum atamaları karşısında en güçlü vaveylayı o kopardı. Bu vaveyla, Kandil terör baronlarının iradesini, millet iradesi gibi göstermek şeklindeki bir cambazlıkla icraya konuldu. Anlayacağınız, Türk demokrasi sirki, bu sirkin kurucu cambazı tarafından kuruluş amacına uygun olarak işletilmekteydi…

Sirkin kaşar cambazı CHP neyse de, Türkçülük-Turancılık-Ülkücülük hattından makas değiştirerek henüz ayrılmış İYİ Parti’de, bu hadiseyi nasıl karşılayacağı noktasında acılı bir kabızlık hali peyda oldu. Öyle ki; yapmaları beklenen basın açıklamasının metni için, parti divanlarında adeta savaş haritası üzerinde sabahlayan birer Napolyon kesildiler ve Ak Parti’ye göz kırptığı için gözleri kapatılan ve dili, ancak parti resmi görüşünü dillendirmek üzere bir saat zembereği gibi kurulan sözcülerini kameraların karşısına geçirdiler. Gerçekte tek bir:

“Kayyum atamaları doğru mudur?”

Sorusuna, normalde tek bir cevap, o da “Evet!” minvalinde cevap vermesi umulan İYİ Parti, normal olmayan şartların ikliminde “Evet!” diyemedi ama “Hayır!” demekten de çekindi. Zira ona, kedinin fareyi kapması hakkında soruluyordu ve onlar kendi kimliklerini halâ kurt olarak takdim etmekteydiler. Böyleyken; fareyi kollayıcı tarzda bir kemirgen cevabı veremezlerdi, vicdanlarına sığmadığı için değil de, siyaseten zarar görecekleri için… Bu sebeple parti sözcüsü kem etti, küm etti, “Kedilik iyidir!” gibi laflar geveledi ama virgül koymaksızın bıyığının altındaki diliyle “Fareye de acık yazık ama!” manalı laflar paraladı, yetmedi, konuştuğu basın kürsüsünü Gırgır Dergisi’nin karikatür paralayan sayfa kenarına çevirdi, gayet gür tondan eleştiri getirecek siyaset yüzü ve cesareti olmadığından, son derece gevşek bir tondan:

“O zaman TKK’yı (Türk Kayyum Kurumu) kursun devlet ve lazım olduğunda oradan başkan atasın!”

Nevinden sulu eleştiriler yaptı. Anlayacağınız, Türk siyasetinde nice ağız göbek kürsüsünden konuştukça konuştu, nice niyet bıyık altı mikrofonlardan demeç verdikçe verdi ve HDP Belediyeleri problemi, PKK problemiyle beraber köklü bir çözüm öneri ve hamlesiyle gene muhatap edilemedi.

Evet… Türkiye, PKK ve uzantılarına karşı mücadelede ciddiyse eğer, bu mücadeleyi tam saha pres şeklinde vermeli ve askerine kurşun sıkan bir kimseyi “gerilla” gören her kafayı, iltihaplı bir sivilce gibi patlatmalı… Ama maatteessüf, bu ülkede iktidar oldukları günün hayalini:

“Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz!”

Diye karşılayan bir köpek soyunun hapsedilmesini, Türk Demokrasi adına talihsizlik gören her bir fert ve organizasyonun bu ülkedeki talih hattını kesecek bir devlet yoktur. Çünkü mevcut devletin, teröre tam saha pres uygularken kullanacağı kuşatıcı bir fikri yoktur! Devleti idare edenlerin “Evreka!” heyecanıyla bula bula buldukları en köklü fikir çözümüyse bu günlerde, Ağustos paydasında Sultan Alpaslan ile Mustafa Kemal arasında bir hızlı tren hattı açmak, Alptürk ya da Atarslan gibi bir karışımla ortaya karışık piyaz cinsinden yeni bir insan ve zihin tipi kodlamak, teröre malzeme kılınan mazlum ve mağdur Kürt’ü de bu hengâmede:

“Hadi hadi sen de Malazgirt meydanında yanımdaydın, küsme!”

Diye teselli etmek şeklinde icraya konulmuştur. Devletin içindeki habis cine, fikrî ve imanî rukyeler yapılmadıkça, devlet içinden Sultan Abdulhamitler değil, Mithat Paşalar baş doğrultmaya devam edecek ve bu da kaç asırlık devlet tecrübesiyle Anadolu bakiyesine, sineklerin kıç arasında festival düzenledikleri PKK’lı-HDP’li nursuz kadınlar karşısında acziyet yaşatmaya devam edecektir.

NeoKemalist devlet algısı, bugün yense, yarın yeniden mağlup olacak kısır bir terörle mücadele döngüsüne, mecbur ve mahkûmdur…