Ak Parti İhtiyarladı mı?

Yazan: 01 Temmuz 2019 3006

Oxford Dictionaries isimli dünyaca ünlü sözlük, her yıl kullanıma yeni çıkmış bir kelime seçer ve o seneyi de seçilen bu kelimenin yılı ilan eder. Amacı literatüre yeni kelimeler üretmek ve kullanımlarının artmasını sağlamaktır. Aynen böyle de; Oxford sözlüğü gibi işleyen ve kim olduklarını bilemediğimiz toplum mühendisi bir taife de, Recep Tayyip Erdoğan için “metal yorgunluğu” isminde bir kavram icat ettiler ve bu kavramı salt bir dil sadakası olarak değil, bir cellât kılıcı gibi kullanarak Ak Parti’nin Ankara ve İstanbul şehreminlerinin icabına baktılar.

Bir gün duydum:

“Melih Gökçek, Recep Tayyip Erdoğan’ın baskısıyla istifa etti…”

Ve dedim:

“Yanlışşş… İnsan üç beş sene çatıştığı düşmanına bile alışıyor farkında olmadan… 23 senelik, hem de dost ve düşmanca hakkı teslim de edilen ve içi başarılarla dolu bulunan Melih Gökçek devrinin böyle sonlandırılması yanlışşşş… Travma doğurur…”

Bu travma doğdu ama onu kimse sahiplenmedi… Akıbeti, isimsiz bir cami avlusuna bırakılmak ve istikbâle, intikam hisleriyle dolu bir sokak çocuğu olarak ısmarlanmak oldu.

Aradan zaman, televizyonun altından ise yazı geçti:

“Mehmet Özhaseki, Ak Parti’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu…”

Kafamı gece görüş dürbünleri gibi bir an Dışkapı’dan Çankaya’ya, oradan da Sincan’a doğru gezindirdim ve geceleyin dürbünsüz de görülecek bir sadelikle şunu gördüm:

“Kazanamazzz!”

Ben böyle dedikçe, Recep Tayyip Erdoğan’ı sürekli televizyonda Mehmet Özhaseki’nin sivisini övgüyle sıralarken gördüm… Şu kadar Kayseri, bu kadar yerel yönetimler başkanlığı, şöyle efendi, böyle çalışkan filan… Hepsi doğruydu ama Ankara’da Melih Gökçek’ten sonra seçim kazanmanın başka bir matematiği vardı. Üstelik bunu görmek için siyaset Arşimed’i olmaya gerek de yoktu. Yoktu ama ya bu basitliği görmesin diye Recep Tayyip Erdoğan’ın etrafında, siyaset Brütüs’lerinden yüksekçe duvarlar örülmüşse, ne olacaktı? Ne olacaksa ne olacaktı ama Mehmet Özhaseki’nin iyi bir insan olması:

“Kazanamazzz!”

Kanaatimi değiştirmedi… Hele seçim sürecinde, Mehmet Özhaseki danışmanlarının davet telefonlarına, tıpkı assolist menajerleri gibi bir dünya şartla karşılık vermelerine şahit olunca, daha da bir:

“Kazanamazzz!”

Dedim ve gene kafamı Dışkapı’dan Çankaya’ya, Çankaya’dan Sincan’a bir politika yelpazesi gibi salladım ve izaha giriştim:

Recep Tayyip Erdoğan, Mehmet Özhaseki için efendilik, çalışkanlık ve maharet piyarı yapadursun, mesela Yenidoğan’da bir arı olarak doğup, Dışkapı’ya eşek arısı vasfıyla yaklaşan, sonra ilk pavyon denemelerini buradaki mekânlarda yaptıktan sonra Kızılay’a, sonra da Çankaya’ya dadanan, bu esnada birkaç ısırış da yaparsa ismi tüm Ankara çapında “baba”ya çıkan yengeçlerle Ankara’da övünen, onlar gibi olmaya çalışan yüz binlerce insan var ve bunlar için ayırt edici vasıflar efendilik, çalışkanlık ve maharetli olmak değil, “Ankara bebesi” olmaktır. Zaten CHP ve Mansur Yavaş da bu basit gerçeği hemen gördüler ve kampanyaya “Ankaralılık” vurgusuyla başladılar. Kayserili ve efendi Mehmet Özhaseki, efendi idi ve sustu. Ama kavga etmemeye yeminli Melih Gökçek, kardeşi dayak yerken dayanamadı, “Yeminimi bozuyorum ulan!” diye haykıran Cüneyt Arkın gibi kavgaya girişti ve tam da Mansur Yavaş’ın hakkından geliyorken, Ak Parti’nin yeni “Sezercik”i rolündeki Mehmet Özhaseki’den:

“Melih Gökçek’in konuşmasından rahatsızım!”

Açıklaması geldi. Anlaşılan, Recep Tayyip Erdoğan etrafındaki mühendis Brütüsler:

“Melih Gökçek zarar veriyor!”

Demiş ve ellerindeki sihirli kamuoyu araştırmalarını sayın Cumhurbaşkanının çayına karıştırmışlardı. Olan oldu ve Melih Gökçek sustu ama Mehmet Özhaseki de konuşmadı. Neticede Ankara, lokomotifi CHP, vagonları SP, İP, HDP olan kara bir trene ray yapıldı ve garibim Başkent, makûs bir talihin istikametine uğurlandı. İstanbul’da da, benzer vakıanın değişik varyasyonları yaşandı ve “Canım İstanbul”, yenilenen seçimlerin yaşattığı “bir türlü çıkmayan can” acısıyla elden gitti.

Seçmen tercihi açısından ayırt edici vasıfları, Ankara için verdiğimiz “Ankaralılık” misalinden başka, değişik toplum kesimleri boyunca da uzatabiliriz. Ama toplumun sadece çağdaş ve laik kesimini gören ve onlar için sık sık “İçkinize karışmayacağız!” nevinden mesajlar veren Ak Parti, “Nasılsa cepte!” deyip toplumun zaten hep kendi yanında olmuş kesimlerini hesabın içine katmadı. Zaten seçimin, bu insanlara arz edildiğini bilmeden ve salt keyfiyet vurgusuyla kemmiyet hesabı yapmak, seçimi baştan kaybetmek demekti. Baştan itibaren öyle davranıldı ve bu manada zaten Ak Parti, 2019 seçimleri baştan kaybettiği bazı illeri, sondan da kaybetti…

Peki öyleyse bu durum, Ak Parti için bir ihtiyarlama alameti midir?

            Özetin özeti halinde irdeleyelim:

Gençlik eğer, madde plânında bütün vücut azalarının son raddesiyle çalışması ve en uç kılcal damarlar ile merkezî beyin fonksiyonu arasındaki iletişimin azamî düzeyde olması demekse, birkaç yıl öncesine kadar, Recep Tayyip Erdoğan’ın sokakta konuşulanları aynı hafta içinde, hem de herkesçe canlı izlenen Salı günlerindeki grup toplantılarında dillendirmesine dayanarak Ak Parti’yi “Gençti!” diye işaretleyebiliriz. Ama son birkaç yıldır Sayın Cumhurbaşkanı namına:

            “Yahu bunu nasıl görmez!”

Denilen mevzu sayısı oldukça artmıştır. Bu durum, parmak uçlarındaki sinirlerin ölmesi ve merkezî beyine, muhitinin ahvaliyle ilgili sinyal gönderememesi demektir ki; bunun tıp lisanındaki adı da ihtiyarlıktır. Bunu siyasi bir analiz olarak değil, siyasî bir ihbar olarak da algılayabilirsiniz. Zira etrafında aşılması güç fanuslar bulunan Recep Tayyip Erdoğan’a ulaşmak, bugün için Kaf Dağı’nın ardına ulaşmaktan daha güçtür. Kaf Dağı’nın berisinde neler oluyor, Zümrüdü Anka kuşuna ne tuzaklar kuruluyor, kılcal damarlar ile merkezî beyin arasındaki akordu hangi hain mızraplar bozuyor?

Efsane, Zümrüdü Anka’nın ölümüne yakın kendine kuru dallardan bir yuva yaptığını, sonra bu yuvayı kimyası meçhul bir sıvıyla ıslattığını, güneş ışıkları bu sıvıyla beraber yuvayı yaktığındaysa kaçmadığını, yanarak öldüğünü, en nihayetinde küllerinden yeniden doğduğunu söyler.

Bizse şunu söylüyoruz: Kuru dallar, kimyası meçhul sıvı, güneş ışıkları, yanmaya razı Zümrüdü Anka ve küllerinden yeniden doğuş teselsülüne sızan ve neticeyi “daima yeniden doğmak” yerine, “ebeden ölmek” şekline tebdil edebilecek bir ihtimal vardır ki; bu ihtimal, nezaket hesaplarına değil, siyasi feraset kasaplarına havale edilmedikçe vaziyet fenadır…

Fenalığa meyyal bu vaziyette tekrar soralım:

-Ak Parti ihtiyarladı mı, ihtiyarladıysa gençleşebilecek mi?

Bu suallerin yakın gelecekte cevabını, “satır” ve “hatır” kelimeleri arasındaki senkronizasyon verecek… Umarız Ak Parti, siyasi satır kullanmak icap eden yerde vicdanî hatır göstermenin, vicdanî hatır göstermek icap eden yerde ise siyasi satır kullanmanın, ihtiyarladıktan sonra bir de ölmek manasına geleceğini tecrübe ederek sonradan değil, feraset göstererek önceden görür.

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi