Bu sayfayı yazdır

İstiridyedeki Kadın: Dört Perde

Yazan: 02 Haziran 2019 3857

Size “İstiridyedeki Kadın” isimli ve dört perdeli bir sergüzeşt sunuyoruz.

İşte ilk perde:

Heykeltıraş İlhan Koman, 1968-71 yılları arasında aktif bulunan ve tiyatroyu Komünist devrimin bir aleti mesabesinde gören “Devrim İçin Hareket Tiyatrosu”nun Paris’te sergilenen bir oyunu için heykeller yapıyor. Kilden çalışılmış ve boyları 15-20 cm civarında olan heykeller… Cahiliyye devrinin, meydan yerlerindeki iri heykellerine karşılık, daha küçük ve evlerde tapılmalık cinsinden olan heykeller… Başka bir heykeltıraş olan Ali Artun, bu heykellerden birini ama bronza dökülmüş bir kopyasını gene Paris’te Abidin Dino’nun müştemilatında görüyor ve eli kolu bükülmek manasına değil de, aşık olmak manasına ona çarpılıyor. Ve bu çarpılış –eli kolu değil de, aklı kalbi bükülmek manasına!-, Ali Artun’da tam bir İlhan Koman sergisi açmak fikri oluşturuyor ki; o esnada İlhan Koman’ın kendi vücut heykeli kaidesiyle beraber devriliyor –ölüyor!- ve proje yatıyor. Zaman geliyor, zaman gidiyor ve Ali Artun, İlhan Koman’ın Paris’te yaptığı kilden heykel kalıplarının eşinde olduğunu duyuyor. Gidiyor ve kadınlık iştiyakıyla vurulduğu bu heykellerin bronza dökülmesi konusunda onunla anlaşıyorlar. Ali Artun, imanî bir neşve yüküyle kil modelleri de yükleniyor ve dünya putçuluğunun altı asırlık köklü merkezlerinden İtalya-Pietra Santa’nın yolunu tutuyor. Usta bulunuyor, girdisine, çıktısına, patinasına karar veriliyor ve heykeller dökülüyor. Ali Artun, Abidin Dino müştemilatında görüp vurulduğu bu heykelleri şevkle kucaklıyor ve Ankara ile İstanbul’da kurduğu Galeri Nev’de 1990’da sergiliyor. Yetmiyor, onlara arada bir Avrupa turnesi de yaptırıyor. Böylece “İstiridyedeki Kadın” sergüzeştinin ilk perdesi kapanıyor.

İkinci perde:

1989-93 yılları arasında Ankara’yı CHP ve onun üstün heykel iştiyakı namına idare eden Murat Karayalçın, Ankara Belediyesi namına bir “Çevresel Sanat Programı” başlatıyor. Devrin düşman karşısında örgütlenen ve düşmanın memlekette kaideleşip heykelleşmesini engellemek için azme bürünen Kuvay-ı Milliye’sinden sonra, Ankara’yı kaideleşecek heykeller yönünden bir cennete döndürme azmiyle belki de Kuvay-ı Milliye kadar önemli olan bu programla, boru değil, Ankara’ya tam 14 adet kamusal heykel kazandırılıyor. İşte İlhan Koman’ın heykellerinden biri olan ve bizim “İstiridyedeki Kadın” dediğimiz heykele de, bu 14 heykelden biri olmak nasip oluyor. Ona ebedi istirahatgâh olarak da Seğmenler Parkı seçiliyor.

Kaide için heykel uleması toplanıyor, kaidesi üzerine toplantılar yapılıyor, istiharelere yatılıyor, istişareler yapılıyor, yetmiyor, istişare halatı Paris’e, Abidin Dino’ya kadar uzatılıyor, hala yetmiyor, ona liyakat belirtecek asil mermer için Afyon’a gidiliyor, ormanlar geziliyor ve etrafına dikilecek bitkiler için güzellik yarışmaları düzenleniyor ve ennihayet, 1992’de Seğmenler Parkı’nın yeşil zemini mermer kaideye, mermer kaidesi tunçtan heykele ve Ankara da, ruh ve fikir kökünün dışa sarkmış bir dalı mesabesindeki İstiridyedeki Kadın’ına kavuşuyor. CHP ve Ali Artun şürekasının, soğuk bir kış gecesinde yapılan açılış günü, gelen ve gelip geçen herkese sıcak şarap ikram etmeleri de, İstiridyedeki Kadın’ın Ankara’ya bereketiyle gelmesi olarak yorumlanıyor. Ve sergüzeştimizin ikinci perdesi de böylece sonlanıyor.

Üçüncü perde:

Heykel bağlamında CHP’nin “eli baltalı İbrahim” vasfıyla tavsif etmekten hoşlandığı İbrahim Melih Gökçek, 1994’te Ankara’nın idaresine geliyor. Baltasını da ilk elden Altınpark’ta mukim bulunan ve bir orgazm halini ifadelendiren “Periler Ülkesinde” isimli heykeline karşı işletiyor. Mahkemenin yaklaşık on yıl sonra yerine iade edeceği bu heykel bir yana, 2016 yılında bu defa balta değil de, meçhul bir el işliyor ve İstiridyedeki Kadın, Seğmenler Parkı’ndaki yerinden buhar oluyor. Öfkeli bir deniz dalgasının götürmüş olmasından, kadın vajinası ile istiridye kabuğu arasında mitos hassasının da köklü bağ kurmasından yola çıkan bir sapığın evine götürmüş olmasına kadar bir dünya kayboluş teorisi dizilebilecekken, bu esrarengiz kayboluş da daima İbrahim Melih Gökçek’ten bilinmek üzere üçüncü perdesini kapatıyor…

Dördüncü perde:

Yıllar boyunca kendisinde “fenâ” oldukları ve hakkında hayalleri “Hangi denizin dibinde?” ya da “Hangi sapığın evinde?” diye tırmalanan CHP ve Ali Hartun taifesi İstiridyedeki Kadın’ı daima özlüyorlar, boş kaidesi üzerine kapaklanıp ağlıyorlar, kaidesine çaputlar bağlıyorlar, üzerindeki kuş gübrelerini sanki de onu okşarmış gibi okşuyorlar ve bu özlem tayfları için olanlar oluyor ve Beypazarı’nda duvar badanalamaktan tecrübeli Ülkücü Mansur Yavaş, CHP fikir ve fiil kadrolarından Ankara’ya başkan seçiliyor. CHP, kanına karışanlarıyla tazelenmiştir. Bu tazelikle denizler taranıyor, sapıklar aranıyor ama İstiridyedeki Kadın bulunamıyor. Ama CHP, Mimarlar Odası ve Ali Artun şürekası yılmıyor ve akıllarına, İtalya’dan getirildiklerinde bu heykellerin alçı kalıplarıyla birlikte gönderildiği geliyor. Tipsizliğiyle Galeri Nev, tilkiliğiyle Ankara Mimarlar Odası, tiltiyle CHP, organize oluyorlar, himmet ve sadaka toplantıları düzenliyorlar ve 1992’deki aslı değilse bile, İstiridyedeki Kadın’ın yeni bir kalıbı dökülüyor ve “heykelde vahdet” olmuş bu inananlar topluluğu bu andan sonra bütün kalıplarıyla Mansur Yavaş’ın yüksek huzuruna çıkıyorlar. Melih Gökçek elinde çıtkırıla çıtkırıla piyasadan kaybolan ve CHP’nin kayıplar familyasına giren Aylin Nazlıaka’dan, Ankara’da yapılan her şeyi yıkmak hevesiyle maruf Mimarlar Odası Ankara Başkanı Tezcan Karakuş Candan’a, eski Ülkücü-yeni başkan Mansur Yavaş’tan, eski ve ebedi solcu nice isme kadar nicesi Seğmenler Parkı’nda toplanıyor, bayram çocukları neşvesiyle dördüncü evresi tamamlanan İstiridyedeki Kadın’ın karşısına geçiyorlar ve hep beraber üzerindeki kırmızı bohçanın bekâret kumaşını kesiyorlar. Mimarlar Odası Başkanı Tezcan Karakuş Candan konuşuyor:

“Cumhuriyetin Başkentinde her şey bir bir yok edilirken, bu heykel hepimiz için iyileştirici bir sürecin başlangıcı olacak… Kentlilerin bu heykelin yarattığı enerjiye onarıcılığına ve heyecanına çok ihtiyacı var. İlhan Koman Heykeli yok edilen değerlerimizin yeniden var edileceği mücadelesinin, hayata yeniden tutunuşumuzun bir parçası olacak…” 

Ya Mansur Yavaş susar mı? Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na gelişinin üçüncü ayında Ulustaki Atatürk heykelini tazyikli su ile yıkatmak, Belediye Meclisi’ne Atatürk portresi astırmak gibi dev hizmetlere imza atan başkan vasfıyla o da konuşuyor tabi:

“Kentin hafızaları vardır… Maalesef uzun yıllardır Ankara’da kente ait birçok eserin ortadan kaldırıldığını görüyoruz. Daha sonra bunlara nasıl sahip çıkalım diye kara kara düşünmeye başlıyoruz. Kente ait ne varsa ortadan kaldırılmaya başlandı… Kente ait ne varsa bunların hepsi yerine gelecek… Ankara’da özlemini çektiğimiz o günlere kavuşmanın mutluluğunu yaşıyoruz.”

Bugünlerde Ankara’da, Mansur Yavaş’ın kara kara düşünmeye devam ettiği, görev süresi sonlanana kadar Ankara’nın ruh kökü mesabesindeki diğer kayıp heykelleri nasıl bulacağını düşündüğü ve bu uğurda ciddi fikir çilesi çektiği konuşuluyor. Bir de fısıltı fısıltı konuşulan bir başka şey var ki; o da, dört perdeli ve yaklaşık yarım asırlık savruluş sergüzeştiyle bizim, köklü mitoslardan paganist, kabalist ve egzantirik yorumlarla istiridye kabuğu içine konulmuş bir kadına benzettiğimiz bu heykelin, aslında ne olduğunu hala ne Mansur Yavaş’ın, ne Aylin Nazlıaka’nın, ne de kaidesi ve ruhaniyeti etrafında toplanıp “Ankara kurtuluyor!” cezbeli ve “Hasret bitiyor!” zılgıtlı alkışlarla bu heykeli alkışlayan hiçbir CHP’linin bilmiyor olması… Neyse ki; ismi lazım olmayan bir küratör, gaipten bilgi çeken bir kâhin gibi imdada yetişiyor ve İlhan Koman’ın bu heykelde, opera söyleyen bir kadını anlatmak istediğini söylüyor. Koman, kadını nere komuş, operayı nere komuş, operayı kadının neresine, kadını operanın neresine komuş pek anlamadık ama eğer bu heykeli yaparken yanında olsaydık ona yardım eder, hiza verir ve büyük sanat dehası Mansur Yavaş’a geriden-maziden gelen bir destek olsun diye şöyle söylenir dururduk:

“Bay Koman! Ora koman, bu yana koman… Ko ko ko, durrrr komannn!”

Ankara’yı daha beş sene, İstiridyedeki Kadınlı, dört perdeli, Chp ve Mansur Yavaşlı günler bekliyor… Açılsın tüm perdeler ve kaideli olsun…