Bugüne kadar hiçbir kadına el kaldırmadım. Anneme “Öff!” demedim… Sol militanlarla sayısız kez kavgalara giriştim. Erkekleri düzlenmiş olarak karşımda yatıyorlarken, kadınlarından yüzüme karşı sayısız kez misilsiz küfürler yedim, tahrik edildim ama tek kez vurmadım, vurmayı düşünmedim. Evli değilim. Ama evlenirsem bana yemek hazırlanmasını bile istemeyeceğim. Böyle kararlarım var. Hal böyleyken “KADEM” denince yüzüm ekşiyor ve Batının, içimizde teşekküle getirdiği ileri karakollarından biri hayalime geliyor. “KADEM” denince yadıma tedaisi düşen kadınlar, Haticeler, Aişeler, Fatımalar, Nene Hatunlar olmuyor, Antik Çağ’ın Amazon Birlikleri oluyor.  Muhafazakâr Amazon Birlikleri… Peki bu birlikler neyi muhafaza ediyorlar? Yunan tarihçi Heredot’un, erkeklerden nefret ettiklerini söylediği Amazon kadınlarının şehri Temiskira’yı mı? Ya da neyi yıkmaya çalışıyorlar? Başlarında kraliçelerinden Hippolyta, Truva’yı mı? Ya da Kraliçe Myrina ile Atlantis’i mi? Neye taraflar, neye karşılar? Neyi kurmak, neyi yıkmak istiyorlar?

Kadın ve Demokrasi… Demokrasinin, doğduğu topraklarda ve tarihte kadını nasıl bir kuluçkalık olarak kullandığından bihaber, Kadın ile Demokrasi’yi omlet yapar gibi biribirine katan bu kuruluşun, İslam’ın kadın görüşüne biganeliği, Hadis ve Sünnet müessesini yok sayan sapık zümrelerin de yardımıyla “bizeneliğe” doğru ilerlerken haklarındaki kıymet hükmümüz şudur:

”Batı, kendi kadın tasavvurunu tıpkı bir Truva atı gibi içimize soktuktan sonra, atın şehrimizdeki ilk gecesinde attan inen ve şehrimizin kapılarını sur dışında bekleyen düşmana açanlar zümresinde, kaidesi “Doğu”, büstü “Batı” olan ve daima altta kalmak mecburiyeti Doğuya, üstte olmak keyfi de Batıya ait olan heykel bütününe muhakkak, “KADEM”in adı da tunç bir plakayla çakılacaktır…”

Pamuk ekili bir tarlayı, pamuksever olarak kıyısından itibaren koruyan bir kimse, düşünün ki o tarlaya hücumları elindeki alevli meşaleyle yapmakta! KADEM, gerçekte işte böyle bir “muhafaza” ve “Allah muhafaza” zıtlığında kadınımıza el atıyor ve alevli meşalesini düşmana salladıkça pamuktan tarlamızı kendi yakıyor. Böylesi muhafazakârlardan, Allah muhafaza! Meseleyi; geçtiğimiz günlerde gözümüze takılan iki demecin şiirselliğiyle bitirelim:

Prof. Bedri Gencer Hoca, çok haklı olarak şöyle bir mesaj paylaşmış:

“28 Şubat bitmedi, ‘1000 yıl sürecek!’ diyenlerce ebedî kılındı. Artık ‘Kadın eli sıkmayan mürteci bürokrat’ haberleri kalmadı, çünkü sekülerleşen muhafazakâr Müslümanlarda namahremle tokalaşma gibi farz-haram, sünnet-bidat kaygısı kalmadığından, yeni 28 Şubat darbelerine gerek de kalmadı…”

Şu da geçtiğimiz günlerde AK Parti milletvekili Ravza Kavakçı Kan’ın, KADEM’in Türkiye’ye davet ettiği bir Afrika kadın vakfına KADEM kürsüsünden ettiği nasihati:

“Biz kapı kapı gezip dolaşıp tokalaşmadık el bırakmadık! Siz de insanlara dokunun…”

Kaydettiği gibi çarşı pazar dolaşıp tokalaşmadık kadın ve erkek eli bırakmayan Ravza Kavakçı Kan; 2015’de milletvekili olarak ilk kez tanıtıldığı toplantıda Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun uzanan elini havada bırakmış ve neredeyse Davutoğlu’na hava kalmış elinin karizmasını kurtarmak için:

“Bizim memlekette otlar ahan bunca olmuş!”

Dedirte yazmıştı. 28 Şubat ruhunun düzden ve tersten tecellisi açısından Ravza Kavakçı Kan özelinde değişen ne peki? Sakın 28 Şubat’ın durulan öfkesi, emelinin ekser miktar tahakkukundan peyda olmasın… 

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi