Bu sayfayı yazdır

Besmele Devleti

Yazan: 20 Nisan 2019 3097

Devlet radyosundan uzman psikolog konuşuyor: “Mavi Balina şöyle kötü, momo böyle zararlı!” filan… Çıkan haberler geliyor aklıma:

“Mavi Balina oyunu sebebiyle Türkiye’de intihar eden çocuk sayısı tahmini 140…”

Dehşet verici… Çocuğunuzun telefonuna bir link geliyor ve onu oyuna davet ediyor. 50 gün boyunca ondan 50 adet talimatı yerine getirmesi isteniyor. Koluna jiletle balina resmi çizmeler, tek başına korku filmi izlemeler, mezarlıkta gece vakti selfi çektirmeler filan… Gün geçtikçe dozaj artıyor. Çatıdan atlamalar, kendini asmalar başlıyor… Oyunu 22 yaşındaki bir Rus kurmuş… Rusya’da da intiharlara sebep olunca üç yıl hapis cezası almış… Mahkemedeki ifadesi:

“Ölenler sadece birer biyolojik artık… Toplumu temizliyorum…”

Ne kadar Şeytan’a yaraşır bir cümle değil mi? Şeytan mı? Karışmasak mı? Neticede laik bir ülkedeyiz ve bu ülkede resmi havsalanın din dili kopuk… Din dili de kopuk, din idraki de… Zaten İngiltere’de mevzu bahis olmasaydı, bu günlerin modası “Momo” da konuşulmayacaktı. Evvela Momo ne onu söyleyelim. Momo sanal bir karakter… Sosyal medyaya ve cep telefonlarına musallat… Çocukların izlediği videoların ara yerinde aniden ortaya çıkıyor ve tıpkı Mavi Balina oyununda olduğu gibi onlardan bazı görevleri yerine getirmelerini istiyor. Söylenen bu… Her şeyi geçtik, Momo karakteri, sevimlilik cilası ardında gerçekten de ürkütücü bir surat taşımakta… Çocukların böyle figürlere muhatap edilmesi zaten başlı başına sıkıntı… Bu aralar bu sıkıntıya karşı herkeste bir duyarlılık, sormayın gitsin… Ama aldanmayın. Eğer Rusya ya da İngiltere’de de mesele tartışılmış olmasaydı, bizdeki idare Mavi Balina’yı görmeyecek, belki de Momo’ya yılın çizgi karakteri diye ödül verecekti. Alkış kısmı da millete kalacaktı! Ama işte hakim rengimiz, dışımızdaki dünyaya karşı eziklik… Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı, hiç de eziklik belirtmeyen bir perdeden duyarlılık kasıyor:

“Mavi Balina, Momo ve bu gibi oyunları oynayan çocuklarda depresyon, kaygı bozuklukları, davranış sorunları ve suça eğilim arttı. Sanal zorbalık içeren bu oyunlar, özellikle küçük yaştaki çocukları hedef alıyor…”

besmele devleti 2

Eee, çözüm? Çözümü de arz ediyor tabi:

“Çocuğunuzu video içerikler seyrederken yalnız bırakmayın…”

Hani sanki de millet, timsah dolu bir bataklığı geçmek zorunda olan bir bufalo sürüsü de, anne bufalolara bataklığı yavru bufalolarla birlikte geçmeleri talimatı veriliyor! Yol güzergâhını değiştirmek, bataklığı kurutmak, timsahları imha etmek? Nerede? Zaten millet de, bufalo sürüsü değil… Dönelim başa: Devlet radyosundaki uzman psikolog, “Mavi Balina”, “Momo” derken bir sürü zarar-ziyan sıralıyor, çocukların üzerinde bu tür oyunların ne gibi yıkıcı etki bırakabileceğini anlatıp duruyor. Gerildim… “Neden sorulmaz?” diye kendi kendime sorduğum suali nihayet program yapımcısı, hem de gerçekten merak ettiği için sordu:

“Efendim peki… Gerçekten anlamıyorum, bu türlü şeyleri kimler ve ne sebeple yapmak istiyorlar?”

Deminden beri bir dünya teknik tabirle kafa ütüleyen uzman, din dil ve idrakinden kopuk sistemin din dili ve idraki kopuk uzmanı olarak başlıyor cant yarmaya:

“Kemm… Kümmmm… Ihhh… Pıhhh…”

Program yapımcısının merakı elzem… Mesela şunu kim nasıl izah edebilir:

“SEX KARADENİZ PİDESİ”

 

sex karadeniz

Bu bir dükkân tabelası idi, hükümet yanlısı bir kanalın aile dizisinde, hem de başörtülü bir bayanla aynı kadrajdayken gösterildi. “Sex” ibaresi, subliminal olarak yerleştirilmiş… Hani “sex” değil de, cips ya da gazoz reklamı yerleştirilse, “Maddi kazanç kaygısıyla yapılmış bir iblislik!” deyip geçeriz belki… Ama öyle mi? Değil… İnsan bilinçaltı, adeta bilincinin ekin sahasıdır. Oraya tohum atılır ama görülmez… Mahsul zamanı da neyin tohumu atıldıysa, onun ürünü alınır. Buğday ekersen buğday, zakkum ekersen zakkum… Ekran başındaki milyonlarca insanı, mücerret bir cinsî müşahhaslığa, “Sex’e” ne diye ve kimler davet eder, hafsala tarlamıza onun tohumlarını hangi maksatla atar? Buyurun, izahı? Beş yıllık bir hadise bu… Soruşturuldu mu? Duymadık… Yapım şirketinden açıklama yapıldı mı? Duymadık… Buyurun laik bir kafayla izah edin öyleyse… Edilemez ki! Zaten radyo programcısının “Momo” sorusunu da uzman psikolog izah edemiyor. Torbalar dolusu lafla bir dünya saçmalıyor… Dedik ya hoş, zaten cevap veremez, çünkü Kemalizm’in ulu bilge vasfıyla tepesinden nezaret etmeye devam ettiği bir toplum ve devlette, bu sualin gerçek cevabını bilmeye ve vermeye yollar tıkalıdır. “Şeytan!” diyemezsiniz, derseniz taşlarlar! Oysa Allah demiş ve bizleri zaten baştan ikaz etmiş:

“Ey Âdemoğulları! Ben, size, Şeytan’a kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur!’ diye emretmedim mi?” (Yasin-60/61)

Şeytan, mitolojik bir hayal ürünü değildir, hayatın içindedir:

Muhakkak o (Şeytan) ve kabilesi, sizin onları göremediğiniz bir yerden sizi görüyor. Muhakkak Şeytanları, iman etmeyenler için dostlar kıldık…” (Araf-27)

Şeytan, iman etmeyenlere dostluğunu nasıl gösterir:

“Şeytanlar dostlarına, (bu gibi konularda) sizinle mücadele etmelerini fısıldarlar…” (Enam-121)

Toplumsal Cinsiyet’ten, Mavi Balina’ya kadar, kültürel ve dijital Haçlı seferleri halinde Batıdan üzerimize gelen onca şeyin baş kurgucusu kim zannediyorsunuz? Vatanı idare edenlerin, bu noktada maalesef zanna uzanan bir sorgulayıcılıkları bile yok… Toplumsal Cinsiyet (Gender), kökü Antik Yunan çağında olarak insan neslini, Allah’ın yarattığı şeklin dışına itmek projesidir. Şeytan projesi… Allah:

“Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık…” (Hucurat-13)

Der ve Şeytan, iki cinsi ya teke indirmeye, ya da üçe çıkarmaya çalışarak bu hilajt kanununu bozmaya çalışır. Bunu da, kulaklarına fısıldadığı ve tesiri altına aldığı insan dostları sayesinde yapar. “Laik Türkiye”ye gelin de anlatın bunları… Toplumsal Cinsiyet, Müslüman kimlikli hükümetin kucağında gezdirdiği bir proje… Fikirsiz bürokrat ve idare kadroları budalaca bir mantıkla onu “kadına hürmet” bağlamında algılıyor. Sistem laik, onu idare eden dindarlar da ekser kısmıyla tabiaten laik! Sistemlerine girilmiş yani… İkaz ediyoruz: Müslümanlar, Batıya karşı fikri plânda örgüleştirilmiş bir savunma hattını, devlete de teşmil etmeyi başaramazlarsa, bir sonraki basamakta dindar kesimler şeklî plânda kalmış dindarlıklarını da kaybedecekler… Allah:

“Şeytanın adımlarına tabi olmayın…”(Nur-21)

Diye müminleri ikaz ediyor ama Türkiye’yi idare eden dindarlar, Batı’dan ve kesinlikle Şeytanî bir kurguyla gelen şeylere “Besmele” çekemiyor. Dilleri ağızlarında ama bademcik tepesinden onlara laiklik kırbacı nezaret ediyor. İdrak deseniz, o da öyle… Başörtülü Aile Bakanı, Sahih Hadislere, Batı tarafından oluşturulmuş mevcut kadın algısı sebebiyle yüz buruşturuyor. Yüz buruşturduğu, Allah’ın Resulü! Liselerde kız öğrencilere eşofman giydirilmesini ve herkes izlediği halde takla attırılmasını setr-i avrete uygun bulmadığı söyleyen dindar bir öğretmene (Ercan Harmancı), dindar Milli Eğitim müfettiş gönderiyor ve onu meslekten ihraç ettiriyor. Resmi şikâyette bulunan kim? 30 yıla hükümlü bir tecavüzcü… Dilekçesin, cezaevinden veriyor. İsteyen kim? Bir oda dolusu sünepeden ibaret “ODA TV”… Ama aynı dindar Milli Eğitim:

“Nasıl bir Hristiyan psikolog haç takmamalı ise, rehberlik öğretmeni de başörtüsü takmamalı!”

Diyen laik bir Profesör’e (Üstün Dökmen), başörtülü Sakarya İl Milli Eğitim Müdiresi eliyle ödül veriyor, onu başlarda gezdiriyor, devlet televizyonundan yıllardır evimizin içine sokuyor! Böylesi dindarlık, şimdilik “sadece kendine dindarlık” vasfında ki; bir adım sonrası felaket… Söyleyin, “sadece kendine dindarlar”ı, Cahiliye devrine ışınlasanız ve Kureyş’in müşrik liderler kadrosu karşısına geçirip:

“Sizi Mekke’nin en güzel kadınlarıyla evlendirelim… Kâbe’nin anahtarlarını verelim… Sizi başımıza kral yapalım, yeter ki, putlarımıza dokunmayın… Bizi, bizim kanunlarımızla yönetin…”

Sualina muhatap etseniz, “Bir elime güneşi, bir elime ayı…” diye başlayıcı bir asalet cevabı verebilirler miydi? Devrimizin Hubelleriyle mücadeleden sıyrılmış bir dindarlığın, “sadece kendine dindarlık”ı görülmektedir ki “Kemalizm’i, Kemalizm’in kanunlarıyla yönetmekten” haz almaya başlamıştır! Hani nerede İslam’ın inkılâbı? Şimdi, kurdelelerin besmele ile kesilmeye başlanmasına bakıp da “Buyur buna ne diyeceksin?” diyenler de çıkmaz mı? Çıkar! Onlara, Cahiliye devri müşriklerinin Allah’ı has ismi “Allah” ile tanıdıklarını ama tevhid ve tenzih nefesleri tıkalı olduğundan Allah’la kopuk olduklarını söylesek fayda eder mi bilmem? Ya da daha dün bu ülkede Anadolu kadınını satmak için kurulan genelevlerin, idare edenlerce kurban kesilerek, besmeleler çekilerek açıldığını hatırlatsak, bir manası olur mu? Başıboş eşek hürriyetiyle gönderilmedik… Başı bağlıyız… Ayaktan başa kadar başı bağlı olmalıyız… Sokakta simit satan bir çocuktan, devlet başına kadar… Oysa şimdi millet, meyhane önüne bırakılan bir bebek gibi başıboşluğa terk edilmiş, devlet de, başını laik-Kemalist-Batıcı heyulanın kazığına bağlamış durumdadır. Kendini hala “dinsiz” ve “laik” olarak tanımlayan bir devletin de, başına isterseniz mezarından kaldırıp Fatih Sultan Mehmet’i koyun, ne kendini, ne de milletini modern çağ istilalarına karşı koruyacak kudret ve yetisi olmayacaktır. Batı bize her şeyiyle saldırıyor. Biz de devlet, her şeyiyle Batıcı… Dikkat edin; bağnazlık hassasıyla “Neden şu işe besmele çekmeden başladın?” demiyoruz. Dediğimiz şu:

“Şeytan, Batıdan bize tesiri altındaki bütün enstrümanlarıyla saldırırken, ona besmele olup mukavemet edecek devlet nerede?”

Besmelesiz devlete değil naziremiz, Besmele Devleti’ne… Üstün bir fikrin patronajı altına girecek, bütün kademelerini bu muvafıklığa göre dizayn edecek, insanına beşikten mezara yaşanmaya değer hayatı tesis için hedefler koyacak Devlete… Heyhat ki bu millet, onu kendisine getirsin diye Ak Parti’ye vekalet vermiş ama gelin görün ki bu vekalet, AKP aygıtının ceket astarında kaybedilmiştir. Hükümet kadrolarına ivazsız ve adil ilk nazarda gördüğümüz açık manzara maalesef şudur:

-Kemalizm’i, yaptığı tahribatla beraber cehenneme göndermesi gereken dindar kadrolar, Kemalizm’i Kemalizm kanunlarıyla yönetmekten haz almaya başlamıştır!