Atıf Hoca, Nademsaz Millet, Namevzun Devlet

Yazan: 07 Mart 2019 2756

Nâmevzun… Ahenksiz, orantısız demek… Nâdemsaz da, öyle… Öyleyse ne sebeple “nâdemsaz millet, nâmevzun devlet” diyerek tek sıfatı iki farklı suretle ifade ettik? Cevap verelim: Ahenksizliği,  ahenksiz ifade edip ahengi tutturabilelim diye…

Bizim, en galiz meselelere dahi tatbikinden kendimizi alamadığımız bu “ahenk” durumu, bugün için maalesef millet ve devlet bütününden firaktadır. Millet ve devletin, hem kendi içlerinde, hem de biribirlerine karşı nâmevzun ve nâdemsaz bir vaziyet belirttikleri görmemek muhal… Milyon misal içinde işte bir tanesi:

4 Şubat, şapka zulmünün sembol şehidi İskilipli Atıf Hoca’nın ölüm yıl dönümüydü… Gene hakkında konuşuldu, rahmetler dilendi, methiyeler dizildi. İskilipli Atıf Hoca, 1924 yılında yazdığı “Frenk Mukallitliği ve Şapka” isimli eseri, 1926’da çıkarılan Şapka Kanunu ile suç unsuru haline gelen, bu kanun, yamyam iptidaîliğinden bile daha iptidaî bir uygulamayla hakkında geriye yürütülen, böylelikle yargılanan ve nihayet idam edilen hikâyesiyle, millet ve devlet nezdinde beliren ahenksizliğin zatında tecelli ettiği emsalsiz kimselerden biridir. Zira kurbana hayıflanıp, cellâtlarına kızacakken, hem kurbana, hem de cellâtlarına rahmet ve şefkat nazarıyla bakabilmek, emsalsiz bir nâdemsazlık örneğidir ve bu örnek İskilipli Atıf mevzuunda mücmeldir. Bir kere İskilipli Atıf Hoca, istisnaî ve kazaî bir mazlum değil… Şapka Kanunu’nun bıçağı, İstiklâl Mahkemeleri mezbahanesinde bir yıl içinde yaklaşık 1669 kurbanın boynunda bıçak gezdirmiş, sürgün ve hapis cezaları dışında da tam 128 kurbanın boynuna bu bıçağı çalmıştır. İşte o, istisnaî ve kazaî olmayan bu mazlumluk zümresinin sembol şehidi… Zatında beliren millet nâdemsazlığı ve devlet nâmevzunluğuysa, sanki de İskilipli Atıf, şapka ile oynarken ipi boynuna dolanmış da kaza ile ölmüş gibi, cellâtlarını öfkeden halî tutup, mazlumluğuna ağıt yakmak şeklinde tecelli etmekte… Ya da bu cellâtlara öfke kusulmakta ama bu defa, bu cellâtlar etsiz, butsuz, isimsiz, namsız birer mücerret kişilikmiş gibi davranılmakta… Yeni nesil bir millet ve devlet ikiyüzlülüğünün tecelli vaziyetleri bunlar… Hani:

“Ah ah seni asan alçaklar!”

Deseler ve hemen:

“Kimmiş ki bu alçaklar!”

Diye sual etseniz, apışacaklar, düşünecekler, şarjörü dolu ama namlusuz bir silah dumuruna uğrayacaklar, ya da biliyor da bilmiyormuş gibi yapmaktan kaynaklı bir tecahül-i arif tavrıyla ürkecek ve anında İzmir Marşı’nı aşk ve şevkle söylemeye başlayacaklar:

“Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa!”

Fikirde, içimizde saklanmış paranoid ve şizofren hastalığına, dışımızda serili olarak da Parkinson hastalığına müptela olmuşluğumuzun resmi bu… Yeni nesil bir “muhafazakâr eşcinsellik” durumu… İskilipli Atıf Hoca’ya “Şapka şehidi!” derken, sarıklı kafasına Batılının b.k mahfazası şapkayı takmadığı için değil de, sanki şapkayı bütün bir Anadolu insanının kafasına geçirebilmek mücadelesi verirken şehit olmuş gibi bakan, öyle davranan, öyle davranmak işine gelen, elleri cepte, dudakları ıslıkta, gözleri tavanda gamsız takılan, İskilipli Atıf Hoca’yı andığı ve matemli sözcükler kullandığı programdan, cellâtlarını yâd programına yetişebilmek için şoförüne “Daha hızlı evladım!” diye talimat veren bir “devlet adamı" modeli, devletten halî, adamlıktan firakî vaziyetiyle bir kişiye değil, zümreleşmiş bir zihniyete tekabül eder ve bu haliyle misilsiz bir nâmevzunluk örneği olarak ciğerimizde, zihnimizde, yüreğimizde, hem de öldürücü bir ur topağı halinde def çalar. Kurbana gözyaşı dökerken, cellâtlarını hokkabazlık kontenjanından saklama hinliğiyle serd edilen ve yeni nesil bir tavır münafıklığı olarak sadece İskilipli Atıf mevzuuna değil, sayısız meselemize de musallat olan bu vaziyet, öldürücü zehrin süründürücü tesiri olarak sanki de cemiyet meydanımızın tam merkezine dikilmiş dev bir fıskiyedir ve eğer kemoterapik etkili bir fikir müdafaasıyla karşılanmazsa, üzerine sıçramadık tek bir millet ferdi, tek bir devlet kurumu bırakmayacaktır. Kemalizm’den, Neokemalizm’e direksiyon kırmanın İskilipli Atıf mevzuunda vücut dışına attığı ur yumrusu, kanserin içteki yayılışından haber veren sireniyle çok şey söylemektedir de, duyan nerededir?

İklim nâdemsaz, mevsim nâmevzun… İskilipli Atıf Hoca’yı katledenlere öfke kusanların, bu katillerin kutup şahsiyetlerine de aşkla methiye dizebilmelerine, onlara da şiddetle rahmet dileyebilmelerine şahit olursunuz da, içinizdeki insanlık ahengi bozulur ve ashabınızın nabzı nâdemsaz ve nâmevzun atmaya başlamaz mı? Böyle bir muvazenesizlik, idraki mefluç, izanı şaşı, irfanı mevta kimselerden başka kimde hayat hakkı bulabilir ki? Zaten sadece şapkanın zatını değil, şapkanın sardığı başları da milletin ruh kökünden koparmaya çalışanların, icraat semerelerinden biridir bu durum… Sebep değil, netice… Kurbanın, kurbanlık künyesi kayıp… Cellâtlar, her dem safada… Orta yerde nâdemsazlık ve nâmevzunluk panayırı… Medine’de iken Hz. Ömer’e kabri başında rahmet okuyan bir adamı, İran’a yolu düşünce Hz. Ömer’i şehit eden Ebu Lülü isimli mecusînin türbesi başında ve de rahmet okurken görseniz, ne yaparsınız? Sapkın bir nâdemsazlık belirten bu vaziyetin asgarî karşılığı, onu şahsında tüttüren fikir, itikat ve tavır sapığının yüzüne tükürmek değil midir? Hz. Ömer’in candan düşmanı olmaları hasebiyle, Ebu Lülü’ye türbe kuran ve rahmet okuyan Şiiler, bu hallerine rağmen bu tükürükten halidirler, zira sapıklıkta en azından bir ahenk belirtmekteler… Onların bu hallerinde ne nâdemsazlık, ne de nâmevzunluk vardır. Ömer’in düşmanı, Ebu Lülü’nün dostular… Ahenk! Ya hem İskilipli Atıf Hoca’nın, hem de onu katledenlerin dostu olanlar? Halleriyle misilsiz bir tavır ve muhafazakârlık eşcinselliği belirten bu zümreyi, İskilipli Atıf Hoca mevzuundan gözyaşı damıtıp satmak, cellâtlarıyla da dost olup onların şerrinden emin olmak, yetmedi cellât düzeninde makam, mansıp, menfaat edinmek gibi bir sefalet burcunda ama saadette görüyoruz da, midemiz bulanıyor… Yine de kusmuyoruz:

Şapka sembollü düzene, kemaliyle bağlısın madem

Şapka şehidi Hoca Atıf’a, ne diye tutarsın matem

İskilipli Atıf Hoca’yı, onu şehit eden cellâtlarıyla beraber ruhunun hesap defterine not eden, imanı, öfkesiyle ahenkli,  idraki iğdişten halî Müslümanlar! Kitle kitle bereketleneceğiz vakit, çok uzak mıdır? 

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi