Hayal bazen, gerçekleşmesi istenmeyen ama gerçekleşme ihtimali de sıfır olmayan acı bir gerçeğin provasıdır. İnsan, olmasından ürkeceği bir durumu olmuş gibi hayal eder ve hemen ardından o şeyin olmamasına odaklı bir ruh haline bürünür. Bu yönüyle bu nevi bir hayale dalmak, acıtıcıdır ama kurtarıcıdır da… Mesela çocuğunun balkondan düştüğünü hayal eden bir baba, balkon korkuluklarını sıkılaştırma işini ötelemekten vazgeçip işe girişir…
Ayasofya hakkında da böyle bir hayal kuralım… İstanbul’un bizim olması üzerinden 571 yıl geçmiş olmasına rağmen bunu hâlâ hazmedememiş ve 571 yıldan bu yana gözünün bir yanı hep İstanbul’da kalmış Hristiyan Batı dünyası, Allah korusun şartların elverdiği bir savaş oldubittisiyle İstanbul’u bizden geri alsa mesela, Ayasofya özelinde tez elden ne yapar? Elbette tereddütsüz onu kiliseye çevirir ve bütün zerreleriyle ona her an Hristiyanlığın batıl ve kesif amentüsünü haykırtır!
Zaten bu doğal olandır, zira Sultan Fatih de Konstantinapolis’i İslambol eyledikten hemen sonra Ayasofya’yı camiye çevirmiş, asırlar boyunca İslam cihad ve fetih ruhunu bu sembol mekândan afaka terennüm ettirmişti…
Ama bu terennüm ileride kesintiye uğradı, yani malumunuz olduğu üzere gün geldi, Türkiye idaresi İslam’dan, cihattan, fetihten infirak edip bu infirakla iftihar eden İslam düşmanı bir zümrenin eline geçti ve bunun da Ayasofya’ya yansıması, 1935’te camilikten müzeye çevrilmesi şeklinde oldu…
İstanbul Yunan’ın eline geçmemişti ama Ayasofya Müslümanlığın elinden çıkmıştı!
Ayasofya, milletimize ait bir ayıp olarak böylece 85 yılını Allah zikrinden, secdelerden, tekbirlerden mahrum olarak geçirdi. Bu mahrumiyet de, geç kalmış bir adalet olarak 2020 yılında sonlandı. Ama işte bu mahrumiyetin bütün halde sonlanması işi de gerçekte mahdut imiş ki, aradan 4 yıl geçmeden bu defa bir oldubittiyle Ayasofya’nın üst katı yeniden müzeye çevrildi!
Bu manada Ayasofya’nın, kısa sergüzeşti ve ihtimaller çetelesiyle şöyle acı bir tablosu vardır:
-Ayasofya, Yunan’a ait iken bütün halde kilise idi, bir ihtimal olarak Yunan’a geçse mutlaka bütün halde kiliseye çevrilecektir, Müslüman Türk’e ait olduktan sonra bütün halde camiye çevrilmiştir, Türklüğü Müslümanlıktan çıkarmak isteyenler eliyle camilikten çıkarılıp müzeliğe sokulmuştur, Türklüğün Müslümanlıkta durmasını isteyenler onu müzelikten çıkarıp yeniden camiye çevirmiştir ve ama şu işe bakın ki; Ayasofya hakkındaki son idare tasarrufu en son ki mübarek icraatı da işleyenler tarafından bu defa Ayasofya’nın üst katının camilikten çıkarılıp müzeliğe sokulması olmuştur!
Yani Ayasofya’daki en son ki atraksiyon, ne kâfir tasarrufuna, ne de mümin tasarrufuna ait gibi görünmemektedir, “altı kaval üstü şişhane” bir edayla Ayasofya’daki en son ki atraksiyon basbayağı, mümin ve kâfir tiplemesi arasında ikisinden de enstantaneler sergileyen münafık tiplemesine şayan bir fiil olmuştur! Münafık sinsiliğinden hâsıl bir tasarruf ruhuyla Ayasofya’nın alt katında Müslümanları, üst katta Hristiyanları ağırlayarak hem Müslümanları, hem de Hristiyanları memnun edeceğini düşünenler, aynı zamanda kara bahtlı gerçek ve derin müminler için de yeni bir çile devresini başlatmıştır. Eğer bu çirkeflikten dönülmezse bu çile devresinin geçen asırdan kırpılarak devredilmiş sloganı da şu olacaktır:
-Gişeler kırılsın, Ayasofya üst kat kurtulsun!
Oysa şimdi Ayasofya üst katı, müminleri enselerinden dikizleyebilmek salahiyeti ile beraber kâfirlerindir, sarhoşlarındır, papazlarındır, eşcinsellerindir, Haçlılarındır, Ayasofya iç kubbe fonlu fotolarda Yunan bayrağı açıp “Ayasofya bizimdir!” diye not düşenlerindir ama asla secdeli, rükûlü, tekbirli, tahmidli, tesbihli Müslümanların değildir!
Nasıl olsun ki; Ayasofya’nın ikinci katını müzeye çeviren kimse, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Ayasofya’nın bir kısmının müze yapılabileceğini söyleyen muhalefet liderlerinden birine yüzünü ekşiten, mezkûr teklifi için ona “Yazıklar olsun!” diyen, bunu da İstanbul Fatih’i Sultan Mehmet’in Ayasofya’yı parça parça değil, bütün halde camiye çevirdiği gerçeğine yaslayan ve öfkesini de “Hangi kitapta var böyle bir şey!” diye izhar eden Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat kendisidir!
Şimdi bu hangi kitapta vardır?
İşte bu; iman ve küfür kutuplarının kendilerine ait işlerle sıralandığı hiçbir kitapta yoktur… Olsa olsa bu; iman ve küfür kutupları arasında kalan nifaka ait işlerin sıralandığı bir kitabın mevzuudur!
Ama olsun!
Ayasofya’nın müze oluşunu telin ve protesto için eskiden Ayasofya dışında bekleşen iman öfkesi, artık aynı telin ve protesto için başlangıç tekbirini Ayasofya içinden almak imkânına ermiştir. O halde söyleyin; Ayasofya üst katının özgürlüğü için Ayasofya alt katında toplanmak ve üst kata yol veren dehlizleri zorlamak, olsa olsa münafıkça tasarruflara karşı geliştirilmiş bir eylem tarzı olmayacak mıdır?