İnsan Kalbine Eğilince...

Yazan: 28 Mart 2020 2395

Rabıta, irtibat kurmaktır. İrtibat, raptiye ve ribat ile aynı kökten gelir. Rabıtayı umumi ve hususi olarak iki yönden inceleyebiliriz;

Umumi veçhesi bakımından; bir mefhumu hayalinde zinde tutmak, ruhun kalbinden sürekli ona bakmak, zihin dünyasından ve kalbinden çıkartmamak manalarını içine alır. Rabıta en ulvi olana erdirici vasıta olarak istiğmal edilebileceği gibi en karanlık dehlizlere düşürücü ve insanı belhum edal çukuruna yuvarlayıcı bir vasıta da olabilir.

Rabıta, insan hayatında yürümekten daha çok yer kaplar. Hatta rabıta bütün canlıları kendi havasında teneffüs ettirecek bir güce şamildir. Bu bağlamda çocukluk yıllarında veli olma şerefi ile nasiplenmiş Cüneydi Bağdadi Hazretleri, “Ben rabıtayı bir kediden öğrendim.“ buyurmaktadır. Kedinin avına gözünü kırpmayıcı bir ciddiyetle rabt olmasından...

Rabıta sürekli iştigal olmaktır... Benliğini kimin askerleri işgal ediyorsa ya da onun anahtarını kime verdiysen rabıta o mihrakadır.

Rabıta alev gibidir. İnsanoğlu hangi his petrolünün üzerine rabıtanın kıvılcımlarını savurursa, o his önüne düşen her şeyi kavuracak bir yangın yerine dönüşüverir. Bu ister sevgi ister nefret olsun..

Anneliğin ne idüğünü idrak edememiş bir kadın, köpeğine rabıta eder de nihayet o rabıta bağı köpeğine laf edene “O köpek değil, o benim kızım.” dedirtir!

Rabıtayı bir de fizik kurallarını aşıcı, eritici gücüne nispetle Servet Turgut'un da dillendirdiği bir misal ile anlamaya çalışalım… Merhum Başkan Muhsin Yazıcıoğlu hapishane yıllarında eline cop verilmiş 20 yaşındaki gençlerden işkence gördüğünde, Kainatın Fahri’ne (sallahu aleyhi ve sellem) yapılan işkenceleri düşünür ve acılarını hissetmezmiş…

Rabıta erdiricidir, eriştiricidir, dönüştürücüdür. Ya ulvi manalara rabt olunursa...?

Umumi vechesiyle ilgili kısımda bu kadarla iktifa edelim.

Hususi vechesi ise; Allah'a erdirici en kestirme yol mahiyetinde İslam'da rabıta...

Şunu başta söylemeliyiz ki, 19. Asır ile beraber hakkında şirktir denilebilme garabetine düşülmüş rabıta ibadet değil, ruhumuza ait olduğu yeri gösterip atağa geçirmek ve nihayet derdi bire indirip kalbin cemiyetini sağlamak ve bir damla olarak yaşamaktansa koca okyanusa katılmayı en büyük şeref saymanın tecrübe edilmiş en kestirme yoludur.

Şirk ise Allahu Teala Hazretleri’nden başkasına, Allahu Teala Hazretleri ile beraber ibadet etmektir. Rabıta ibadet değildir ki, şirk ile bir alakası kurulabilsin...

Yüce Mevlamız zatını bulmamız ve kudretini idrak etmemiz için; ”Devenin nasıl yaratıldığına bir bakmazlar mı?” buyururken, bir nevi Allah dostlarına bakmak olan rabıtanın şirk olduğu nasıl iddia edilebilir?

“Asrı Saadette rabıta var mı?” Sorusu, sayıları 100 bin ila 120 bin olan Sahabe Efendilerimizin her birine tek tek haksızlıktır. Çünkü tabakat, siret, megazi ve şanlarına yazılan en küçük risalede dahi Efendimiz’e (sallahu aleyhi ve sellem) rabıtaları derinden hissedilir.

Efendimiz’in (sallahu aleyhi vesellem) kıymetli hizmetkarı Enes Bin Malik Hazretleri yüz yaşındadır ve çevresindekilere şöyle der:

-Yüz yaşındayım, Sevgilimi (sallallahu aleyhi vesellem) rüyamda görmediğim tek bir gece geçmemiştir. Keşke yine “Gel benim küçük hizmetkarım.” dese!.. Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) ile cismani yakınlıkları ruhani yakınlığa da irtikap etse, hatta yüz yaşına gelse bile rabıtası ilk günkü gibidir...

Diğer yandan Hz. Sevban ‘ın Efendimiz’e (sallahu aleyhi vesellem) olan kalbi rabıtası o kadar kuvvetliydi ki, bu kuvvet onu, meşguliyetinin arasında Efendimiz'in (sallahu aleyhi vesellem) cemalini görmek için daima yola revan ediyordu. İşte böyle bir sırada Efendimiz (sallahu aleyhi vesellem) Hazreti Sevban’ın renginin uçuk, hüzünlü ve kederli olduğunu görüp;

“-Senin rengini ne değiştirdi” diye sordu. O da:

 “-Ya Resulallah! Bende hiçbir hastalık ve ağrı yok. Ancak seni görmediğim zaman, tekrar sana kavuşuncaya kadar çok sıkıntı çekiyorum. Sonra ahireti düşündüğümde seni hiç göremeyeceğimden korkuyorum. Çünkü sen Peygamberlerin makamına yükseleceksin, ben ise cennete girsem de, senin makamından daha aşağı bir mertebede olacağım. Cennete giremezsem, o vakit seni ebediyen göremeyeceğim” der...

Rabıta güneşinin soldurdurduğu beniz...

Yine Said İbn-i Mansur ve İbn-i Münzir (rahimehullah) Şa’bi (radıyallahu anh)den şöyle rivayet etmişlerdir:

  Ensar-ı Kiramdan bir zat, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e gelerek:

  “-Ya Resulallah! Vallahi elbette sen bana canımdan, oğlumdan, ailemden ve malımdan daha sevgilisin. Eğer ben evimde iken seni hatırladığımda gelip seni görmezsem, o kadar darlanıyorum ki, ruhumun bedenimden çıkacağını zannediyorum.” dedi ve ağlamaya başladı.

Ve bunun gibi daha nicesi...

Ashabı gökteki yıldızlara ulaştıran sebep, yaptıkları salih ameller değil, Kainatın Fahri (sallahu aleyhi vesellem)‘e yaptıkları kuvvetli rabıta ve şiddetli muhabbet idi.

Peki günümüzde ayçiçeği misali yönümüzü, rabıtamızı hangi yöne çevirmeliyiz? Cevap verelim:

Cenâb-ı Hak, mü’minleri sâdık ve sâlih kullarıyla beraber olmaya teşvik eder. Ayet meali:

“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun.” (Tövbe -119)

Bu Ayeti Kerime’nin tefsirini Habibinden dinleyelim..

Ashab-ı Kiram:

“–Allah’ın velî kulları kimlerdir?” diye sorduklarında, Allah Rasûlü (sallahu aleyhi ve sellem):

“Onlar, yüzlerine bakıldığında Allah Teâlâ’yı hatırlatan kimselerdir!” buyurdu.

Ubeydullah Ahrar Hazretleri (ks), Reşehat eserinde sadıklarla beraber olma hususunu şöyle tarif eder:

Sadıklarla olmanın iki manası vardır: Birincisi zahiren sadıklarla birlikte bulunmaktır. Bu, sadık kimselerle oturmayı ve sohbet etmeyi kendine gerekli kılmakla olur. Böylelikle onların sohbetlerine devam ettikçe bâtını onların ahlâk ve sıfatlarıyla nurlanır. İkincisi ise manen sadıklarla beraber olmaktır. Bu da bâtın yolundan vasıta olmayı hak eden bir taifeye kalbi bağlamak ile olur.”

“Âyet-i kerîmedeki «Sâdıklarla beraber olun!» emri, büyüklerimizin görüşüyle daimî bir sû­rette beraberliği ifâde eder. Her an her saat onları meşgul edemeyeceğimiz açık olduğuna göre, her an onları yanımızda hissedip hal ve hareketlerimize manevi olgunluk katmak her Müslüman için mühimdir.

Allah Teala Hazretleri tarafından sevilmenin, O’nu sevmenin, O sevdi diye sevmenin, Allahu Teala Hazretleri’nin bu dünyadaki aynası diye aşık olmanın en büyük gaye olduğunu bilen, bu sebeble de Allah ve Rasulü’ne ve onları hatırlatanlara hazırda, gaibde, fiiliyatta, fikriyatta, hissiyatta, asırlar sonrasında bile kenetlenmenin adıdır rabıta… Gönderenin yüzüne olan hasreti, gönderilenin yüzünde dindirmektir..

Eşya ve hadiselerin hakikati kendilerine ayan olan büyüklerin merceğinden bakmaktır rabıta.. Onlar gibi düşünemesek de düşünür gibi yapmanın, sevemesek de sever gibi yapmanın adıdır. Onlara benzemenin sonu o gemiye en azından paspas olma umididir. Hak yolunda hakikat avcılığıdır.

Rabıta, İmamı Rabbani Hazretleri’nin “Allah bir tek Rasulünü sever, bir de ona benzeyeni.” Sözüne atıfla O’na (sallallahu aleyhi ve sellem)'e benzeyene benzemeyi en şerefli görev addetmektir.

Rabıta, hiçbir şey olamayacağını idrak ettiğimiz ve kendimizi acizlik uçurumuna yuvarladığımız anda Allah'ın Yar olduğunu hatırlatanı hatırlamaktır.

Rabıta, padişahın çağrıldığı saraydan hizmetlisi vasfıyla nimetlenmektir. Kıtmir’in cennete girmesindeki sır misali...

Rabıta, gözün yumup kalbinin arşa olan hasreti ile dertlenmek demektir.

Rabıta, la mekan şehrinde hangah kurmaktır.

Rabıta, “Yerlere ve göklere sığmadım ancak mümin kulumun kalbine sığdım.” buyuran Mevla’mızı kalbimize davet telaşıdır.

Rabıta, Mevla ile aramızda giren engellere, İbrahim Aleyhisselam'ın müşriklere “Yazıklar olsun Allah’ı bırakıp taptığınız şeylere..”(Enbiya 67) demesi gibi aradaki bütün engelleri elimizin tersiyle itmektir.

Rabıta, gönül aynasını şemse tutana tutmaktır.

Velhasıl daha evvel zikrettiğimiz gibi rabıtanın ruhun melekesi olması sebebiyle tarifi zordur.

Kalp cemiyetimizin sayısız şekilde paramparça olduğu bu devirde hakikatiyle kalbimize eğilmeye ne kadar da muhtacız…

Ve yine böyle bir devirde Allah dostlarının manevi huzurunda kalplerine eğilenler ne kadar da büyük bir sermayenin sahibidirler!

Allah’ın Habibinin kutlu lisanlarından;

“Ey Allah’ım! Bana senin sevgini, seni sevenlerin sevgisini ve beni sana yaklaştıracak olanların sevgisini nasip eyle.”

Amin…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi