Türkçülük Kayığında; Kemalist Teamüller ve Hükümet

Yazan: 30 Aralık 2020 1746

Türkçülük; İslamsız Türk milliyetçiliği… Yahudi menşeili bir gayretin ürünü olarak (Yahudi’nin yaptığı Türklük ırkını kabul edişten ziyade, Türk’ü İslam’dan koparmak kaydıyla Türk kılığına bürünmek ve Türk’e duhul etmek) rejimin kurucu ideolojisi ve kadrosu tarafından mal bulmuş mağribi nev’inden havada kapılan nimet (!) Nimetlik vasfı, İslamsız bir şey bulmuş olmaktan kaynaklı hani. Nihai çıktısı, Müslüman Türk’ün asırlık belası Kemalizm; Türk’e bin yılda kazandıklarını, bir günde kapı önüne koydurma projesi; şeytanın asırlık stratejisi.

Türkçülüğün ana gayesi, “laikliğe” zemin hazırlamak. Öyle ki, Batılı müsteşrikler kadrosu ile Yahudi Türkologlar korosunun visalinden doğan Kemalizm canavarı, İslami tasavvurları milletin zihninden kazımak için derhal “Laiklik Zımparasını” kullanmayı öğrenmiş ve Müslüman Türk milletinin üzerinde kanun zoruyla işletmiş. Osmanlıca çınarının bir günde kesilmek suretiyle katledilerek yerine öz Türkçe denilen kurbağacanın ikame edilmesi, Ezan-ı Muhammedî’nin öz ruhundan koparılmak anlamına gelen öz lisanından bigâne kılınması, Türk’ün İslam’dan neşet eden öz hüviyetini inkâr çabasıyla cetvellere mahpus edilen kafatasları hep bu yüzden.turkculuk.kayiginda.1

Bizce Türk, İslam’la müşerref kılındıktan sonra Türk’tür hani. Edamızdan kesbedilecek bir Türk milliyetçiliği damarı var ise, bu kıymet hükmü ölçüsünde yorumlanmalıdır yani. Tartışmasız bir kaide olarak öncül İslam’dan olmaktır. Türk milletini de Şaman ayinlerinden, Hitit akrabalığından, Türkçe konuşup yazmasından ya da cetvel denetimlerinden kaynaklı bir referans ile sevmiyoruz biz. Hatta “Bilge” ya da “Kutlu” olarak vasıflandırılan ve İslam’a musallatlık belirten sözde Türk büyüklerine, onlar ile olan doğrudan ya da dolaylı akrabalık bağlarımıza aldırış etmeksizin düşmanlık besliyoruz. Bu bağlamda şeytanın “Ha Türkçüleştirerek, ha Şiileştirerek!” lisanıyla Müslüman Türk milletine kurduğu bin yıllık Şia tuzağını da imanımızın ve fikrimizin bir gereği olarak reddediyor ve meşhur bir slogan haline getirilen “Şah da bizim Sultan da!” deyişine “Şah sizin, Sultan bizim; Şahınıza lanet, Sultanımıza rahmet!” olarak karşılık veriyoruz. Ey habis şeytan, oyununu görüyoruz; Türk milletini yalnız İslam’dan olmak ve İslam’a hizmetkar kılınmak vasıflarıyla seviyoruz!

Şah dedik, sultan dedik; bilge dedik, lider dedik… Bunları demişken bu deyişi ölçü belleyen bilge lidere (!) ve partisine değinmemek olmaz. Kimden, kimlerden bahsettiğimi anlıyorsunuz elbette. Aslanlık vasfını İslam’a hizmetten alan bir milleti, içindeki nefsi millet duygusundan avlamak üzere; İslam’ın millet üzerindeki tesir ve telkinini yok edici bir stratejiyle (Kemalizm) gerçek milliyetperverlikten koparmak isteyen sırtlanlar kadrosunu kastediyorum. Denize düşen yılana sarılır atasözüne tam mutabık bir ahval ile İslam’dan olmak iddiasında olup, düştüğü denizde İslam ile yüzmek keyfiyetine eremeyen hükümetin kendine ortak ettiği siyasi kadro. Saf Anadolu çocuklarının milliyetperverliklerinden istifade etmek noktasında manipülasyon dehası olan bu kadro, aynı Anadolu çocuklarının İslam’dan yana tavırlarını baskın kılmasına tahammül edemez ve kuruluş ilkelerine aykırı bulduğu bu tavrı ya da ahlakı tez defetmek üzere tasfiye fermanlarını yayınlar bilirsiniz. “Çağrımız İslam’da dirilişedir!” soluğunu menbaından kesmek üzere Muhsin Yazıcıoğlu’nun tasfiyesi için verilen gizli hüküm işte bu yüzdendir. Ademe mahkûm edilmek pahasına İslamsız milliyetçilik tasavvurunu reddeden ve bu tasavvurun kayığından itildikten sonra İslam kanadıyla yüzmek hatta uçmak üzere tavır alan Muhsin Başkan tecrübesine rağmen yılana sarılan hükümete ne demeli? Allah’ın düşmanlarına düşmanlık etmek iddiası sayesinde Müslüman Türk milleti tarafından yükseltilerek siyasetin göklerinde süzülen bir kartal vasfı kazanan hükümet; İslam ile olan alakasından uzaklaşmak pahasına giriştiği politik tavırları bir testere misali kendi kanatlarını kesmek üzere kullanmış ve vaktiyle motor ettiği pespaye zihniyetin kayığına binmek durumunda kalmıştır. Kayıkta seyahat, kayıkçının fikriyle mutabakat zorunluluğunu beraberinde getirir elbet. “Af istedi Beyimiz salın haydutları, cenk istedi Beyimiz saldırın aslanlarım…” İslam’la göklerde süzülmek dururken, seyir küçük eniştenin kayığında…

“Fış fış kayıkçı

Kayıkçının Kemalizmi

Hop hop eder Müslümanların yüreği

Akşama Kemalist Ayini…”

Çok yakın bir tarihte Şah-Sultan fecaatine tıpatıp eş yeni bir söylemle daha karşı karşıya kaldık malum. Fakat bu sefer söylem bir başka (KÖTÜ) partiden… Aslında bu parti, diğerinin bölünerek çoğalmasının bir sonucu olması hasebiyle ortak bir tıynetin ürünü. KÖTÜ partinin kurtarıcı solisti eski türkücü Ağırali Bey, mikrofonundan şu safsatayı mırıldanmakta; “Abdulhamid Neyse Atatürk de odur.” Söylemlerin benzerliği tıynetlerin bütünlüğünden dikkat; “Şah bizim Sultan bizim Atatürk bizim Şan bizim!” Fikrin, tarihin ırzına geçmek anlamına gelen bu sözlerin sahibini, eski türkücü kontenjanından entelektüel sınıfına terfi ettiren zavallı Müslümanlara YUH OLSUN! Solistin ifadesi, partisinin ve şahsının arzusuna mukabil fışkırıyor dudaklarından… İki hasmı, Türklük kontenjanından kardeş ilan etmek ve Müslüman Türk bakiyesini nihayet Kemalizm potasında hiç etmek… Bir tarafta müttefiklik iddiasında “Türkçü Kemalist Türkücüler”, diğer bir tarafta muhalefet korosunda “Türkçü Kemalist Kötüler”; sağlı sollu etrafı sarılarak, aba altından ve üstünden gösterilen sopalar hedefinde meydan dayağına maruz bırakılmak suretiyle Kemalizm’e iman ve biat etmesi beklenen HÜKÜMET. Hükümetin şahsında hedef, Kemalizm’e boyun bükmeyen millet. Plan sarih; Müslüman Türk’e rağmen milliyet, Kemalizm’e tam teslimiyet!

“Ey Kemalizm’in Yavuz Kostümlü Şahları,

İYİ iseniz de KÖTÜSÜNÜZ!”

Şeytanın Müslüman Türk milleti üzerindeki tezgâhı, yalnız İslam’ın defiyle mümkün! İşte bu sebepten Yahudi, Şii ayırt etmeksizin Türk ile nikah masasına oturtulmalı ve nihayet Müslüman kimliği üzerinde Kemalizm satırı işletilmelidir. Dün, Moiz Kohen ve Ziya Gökalp; bugün, Türkücüler ve Kötü partililer hep bu visalin soyundan, özünden!  Mesele, görebilmekte…turkculuk.kayiginda.2

“Görebilmek için lazım olan göz;

Mutlak fikrin nazarında hadiseleri okuyabilen idrak!”

Son söz sadedinde hükümete hitaben seslenelim; Takiyye dehası dümenci beylerin sarayımızı basmak ve vatanımızı halılarına motif etmek üzere tasarladığı Türkçülük kayığını, Yıldız Sarayı marifetiyle sezmek ve Çaldıran toplarıyla dövmek suretiyle denizin dibine gömmek dururken, kemalist teamüllerle barışık çizilen hükümet rotası Müslüman Türk milletini gücendirmektedir! Bu girdaptan kurtulmak için illa bir deniz aracı gerekse çare, BÜYÜK DOĞU TRANSATLANTİĞİNDEDİR!

“Türkçülüğe tekme, Kemalizm’e tokat

Koy postanı yürüt kervanını!..”

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi