Bu sayfayı yazdır

Maarif Meselemiz

Yazan: 19 Haziran 2019 2163

İnsan, hilkat kanunu gereği doğumundan ölümüne dek öğrenmeye muhtaç ve dolayısıyla eğitilmeye meyyal, yaratılmış üstün varlık. Bu hâl esasen sonsuz ilim sahibi olan Allah’a yakınlaşmak namına yapılan namütenahi bir yolculuğun sırrını bünyesinde barındırır. Özünde böylesi bir hikmetten müteşekkil ‘’öğrenme’’ ve ‘’eğitilme’’ durumları, çağımız insanlığı tarafından daha çok mutlak ilimden ziyade beşeri ilimler üzerinden anlaşılmakta ve tanımlanmaktadır. Bu haliyle eğitim; günümüzde toplumun inşası ve devletin sıhhati için önem sırasında birinci olmakla beraber, mutlak ve hakiki olandan uzaklaşıldığı nispette ideal ile olan rabıtasını yitirmiş ve nihayet insan tabiatına aykırı metotlar üzerinden tatbik edilir hale gelmiştir. Hal böyleyken, insanlığın her türlü derdine şifa olması umulan eğitim, insanlık namına en büyük hastalıklara vesile olucu bir hüviyete kavuşmuştur.

 

Evvelce İhtiyaç; Milli Eğitim Seferberliği

 

Türkiye’de eğitim sistemi her dönemde yenilenen bakanların (tabiri caizse) oyuncağı haline getirilerek iyileştirmek namına sık sık form değişimine maruz bırakıldı. Deneme/Yanılma yöntemine benzer bir stratejiyle icra edilen eğitim politikaları, her yeni dönemde ardında daha çok sorun bırakarak yoluna devam etti. Bugün gelinmiş olan noktada eğitim politikalarımız neredeyse geleceğimizi karartacak nispette bir kangren arz ederken, ihtiyacımız olan ‘’inkılâp çapında’’ bir eğitim seferberliğidir. Elbette bu seferberlik milli olmak borcundadır. Hal böyleyken köklerini geçmişimizin müspet eğitim metotlarına uzatmak durumunda olan inkılâp çapındaki seferliğimiz, takdirimizce evvela ‘’Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz.’’ sözünü düstur edinmeyi bilmelidir.

 

Sistemin Kurbanı; Öğrenciler

        

Eğitim kurumlarımız, hayatı anlamlandırmak ve kazanmak gayretinden bir hayli uzak, fikirsiz, çilesiz, davasız bireyler yetiştirmek üzere tasarlanmış bir form üzere işlemektedir.. Bu hale vesile olucu sistem sınıf geçmek ve diploma almak endeksli olduğundan ezbere dayalıdır ve nihayet böylesi bir sistem insanı idealize olmaktan, benliğini bulmaktan, müşahede ve analiz yeteneklerini geliştirmekten uzaklaştırarak makineleştirir. Ayrıca bilindiği üzere makinenin ahlakı olmaz ve yalnızca yapmaya programlandığı iş ile meşgul olur ki bu durum insan tabiatına aykırılık belirtmesi sebebiyle gençlerimizde ruhsal ve zihinsel bozukluklara vesile olarak toplumsal dengeyi ve sıhhati alt üst eder. Bugün Türkiye’de normal şartlar altında üniversite bitiren bir kişinin 22 yaşında olduğunu ve 22 yıllık ömrünün 16 yılını bahsi geçen sistemin insanlığa aykırı formu içerisinde tükettiğini düşünürsek durumun vahameti idraklerimiz için korkunç bir tasavvur ortaya koyar. Bu hal, mevcut dünya düzeninde insana verilen değerin ölçüsünü de gözler önüne serer. Devrimizde insan, bir at misali hedef belirtmeksizin, sistemin kırbacını her an sırtında hissederek, fikrinden, zihninden, ahlakından ya da canından olmak pahasına koşmaya memur kılınmıştır.

 

Değişimin Başlaması Gereken Yer; Öğretmenler ve İdari Personel

 

‘’Öğretmenler ve İdari Personel’’ ise bugün devlete, sırtlarını dayamış olmaları hasebiyle itimadı olan, bununla beraber onu aralıksız eleştiren, kendi hatalarını dahi hükümete yükleyen, hükümetin müdahalesi olmadan hiçbir şey yapma kabiliyeti bulunmayan bir topluluğu ifade etmektedir. Oysa bahsi geçen topluluk eğitimin en önemli aktörüdür ve üzerinde taşıdığı vazife gereği mevcut gidişata müspet manada yön verecek şahıslar kadrosunu bünyesinde barındırmak mecburiyetindedir. Böylesi bir kadro evvela mevcut düzendeki konforu sebebiyle ‘’en rahat meslek’’ olarak ifade edilen öğretmenliğin, esasen ‘’kutsal’’ bir meslek olduğunu ifade edici ahlak, disiplin ve gayreti bünyesinde kesifleştirmelidir. Daha sonra yapılacak ilk iş, memleketin kaderinin ‘’milli eğitim’’ metodundan geçtiğinin bilinciyle, mevcut hali ideale nispet edici bir sorgulama metodu geliştirerek ‘’memleketin geleceğini tayin etmek’’ anlamına gelen eğitim meselemizi en güzel şekilde millileştirmek olmalıdır.

 

Eğitimde Ahlak; Şifa Beklerken Veba Bulmak

 

Çağımızda eğitim, insanı ne daha ahlaklı ne de daha mutlu hale getirmektedir. Günümüz anlayışıyla eğitimin insan için faydalı olmaktan çok tehlikeli olmaya yüz tuttuğu kuşaklar arası yapılacak basit bir nispetle açıkça görülmektedir. Şüphesiz iyi idare olunan üniversitelerin mesleki kabiliyetleri geliştirmek konusunda faydalı teorik neticeler verdiğini inkâr etmek mümkün değildir fakat pratikte hiçbir işe yaramayan bilgiler kazanmak, insanı isyankâr yapan en uygun araçtır. Eğitim ve öğretim kurumlarını, ‘’ahlakı yükseltmek konusunda etkisiz kalmak’’ bir yana, ‘’ahlakı yozlaştırmak ve ahlaksızlığa sebep olmak’’ suçlarından yargılamak şayet mümkün olsa, yerinde olacaktır. Toplum tarafından kesinlikle kabul görmeyecek bin bir türlü davranış biçimi bu kurumlarda okuyan öğrenciler tarafından benimsenmiş ve hâkim kültür olarak yerleşmiş bulunmaktadır. Alkol, fuhuş ve daha birçok akıl tutulmasına sebep olucu faaliyetleri ‘’sosyalleşmek’’ adı altında meşrulaştırarak tatbik eden öğrenciler bizim evlatlarımız, bacılarımız ya da kardeşlerimizden başkası değildir.

 

Dahası mevcut eğitim sistemi, bu eğitimi görenlerin çoğunu toplumun düşmanları haline getirerek anarşiye sevk etmektedir. Malumumuz, ülkemizde iyi olduğu iddia edilen birçok üniversite kalleş terör örgütlerinin şehirlerdeki karargâhı olarak kullanılmaktadır. Hatırlayalım, 31 Mart 2015 tarihinde ‘’Savcı Mehmet Selim Kiraz’’, dağdan inme bir domuz tarafından değil, bizzat üniversite karargâhında yetişmiş Hukuk Fakültesi mensubu bir köpek tarafından kalleşçe şehit edilmiştir. Anarşi temelli birçok faaliyet ve propaganda halen öğrenciler eliyle icra edilmektedir. Bahsi geçen tüm olumsuzlukları bünyesinde barındırmasına rağmen, suçlular icabında en ağır ceza ve kınamalara maruz kalırken, sistem hala aynı çark üzere işleyişini devam ettirmektedir. Hal böyleyken en katı sorgulamalara ve nihayet yargılamaya layık olan sistemin ta kendisidir.

 

Sıhhatli Bir Toplum İçin; Eğitimde Geçmişle Rabıta

 

Günümüzde hiçbir toplum geçmişinden ayrı düşünülemez ya da idrak edilemez. Bu tez, sosyal bilim dallarının tarihten bağımsız olamayacağı gerçeğiyle ispat edilmiştir. Dolayısıyla toplum geçmiş yılların oluşturduğu bir organizmadır. Eğitim ise toplumu inşa etmek namına, geçmiş köklerinden topladığı mineralleri en tatlı yemişlere dönüştürmesi arzulanan bir ağaç hüviyetindedir. Fakat ne yazık ki bu hal ülkemizde tersine inkılâp ettirilmiş ve milletimizin geçmişiyle olan rabıtası eğitim aracılığıyla koparılarak 10 asırlık çınarlar diyarı olan Anadolu bahçemiz, bir asırdır yaban otlarının işgaline mahsur bırakılmıştır. Bugün en tatlı yemişleri ulu çınarların gölgesinde yemeye layık olan milletimiz, bir asırdır yaban otlarının arasında yönünü tayin etmeye çalışırken kaybolmuş ve yaban otlarının kökünü kazıyacak her türlü araçtan mahrum bırakıldığı için çaresiz kaderine teslim olmuştur.

 

Çare; her türlü araçtan yoksun fukaralığımıza rağmen yılmamak, öfkemizle bilediğimiz gözyaşıyla suladığımız tırnaklarla bizi öz diyarımıza el kılan yaban otlarının kökünü kazımak ve bereketli toprağımızı en güzel yemişlere gebe organik tohumlarla donatmak…

 

Sefer Bizden, Zafer Allah’tan…

Batuhan Erdemir